Tuesday, September 25, 2007
DUA BAHARIMIZDIR
Soğuk bir kış günü...

Özlemişiz...

Özlemişiz de dudaklarımızdan sessiz,sözsüz bir duâ yükselmiş.

Dağlar,ovalar her yer nakış nakış işlensin demişiz, işlenmiş.

Derken meyveleri iyice pişirmiş yaz

( yaz mı pişirmiş? )

Duâlarımız...

Ocağın altına sürülen çalı çırpı tutuşturmuş ocağı.

Sonra sonbahar, sonra kış..

Biz istedik bu mevsimleri. Onlar da çıkıp çıkıp geldi.

Nereden geldi? Kim gönderdi?

Dön, duâlarına bak şimdi. Acizliğine, fakirliğine yani.

Gak dersek ekmek, guk dersek su geliyor.

"Acizim" diyelim, su; "fakirim" diyelim, ekmek gelsin.

Desek de demesek de bizi görüyor gören ve gönderiyor zaten ne lâzımsa bize.

Bir işe yaramayan acizliği fakirliği, işe yarar hale getirmek insanların işi.

Acizim diyorum mevsimler dönüyor.

Fakirim diyorum, renkli lezzetli sofralar kuruluyor önüme.

Bütün duâlarım kabul olmuş da, haberim yok

Ali Hakkoymaz

Labels:

posted by suveyda @ Permalink ¤7:24 PM   11 comments
Saturday, September 22, 2007
ÖLÜMSÜZ KAHRAMANLARA
Hayat bazan öyle anlar yaşatır ki insana; sevdiğiniz bir adım ötede durur da siz engellerin ardında bakakalırsınız.Ne dokunabilir, ne konuşabilirsiniz.O, orda durur, siz sadece bakarsınız.Ötesi olmaz.

“Allah kimseye vermesin.Dayanılacak bir acı değil bu.Ama Allah sabrını veriyor.Acı büyük olunca sabrıda büyük oluyor.Çok üzülüyorum ama diğer yandan şehit annesi olma gururu beni mutlu ediyor, onurlandırıyor.Yine de Allah hiçbir anneye bu acıyı yaşatmasın”

Bir şehit annesinin ağzından değil, yüreğinden dökülen cümleler bunlar, gözyaşları eşliğinde.Sanki kalbi yarılmış, dile gelmiş, kelimelere dökülmüş.Evet onların acısını anlamak çok zor, hatta imkansız.Yine başka bir şehit annesi söylüyordu:
“ ne bayramın, ne anneler gününün gelmesini istiyorum, dayanamıyorum, mezarına dahi gidemiyorum”.

İnsan bunları izlerken, konuşulanları dinlerken gözyaşlarına hakim olamıyor.İçiniz acıyor, bir yerleriniz burkuluyor ve gözyaşlarınız altında eziliyor, kalıyorsunuz.Öyle üzülüyorum, kahroluyorum diye izlememezlik yapanlardan, uzaklaşanlardan da değilim.Tekrar tekrar izliyorum, nerde bulursam bakıyorum.Üzüleyim, ağlayayım ki; ağlamayı, üzülmeyi unutmayayım, bu duruma alışmayayım.Ki zaten çokta yabancısı sayılmam bu durumların.

Abim terörün en kötü zamanlarında Şırnak’ta askerliğini yaptı.Askere gitmeden önce sürekli Şırnak’a gideceğim derdi.Biz gülerdik haliyle, olmaz derdik ama gerçek oldu ve gitti.Nasıl gönderdiğimizi bir biz, bir de Allah bilir.Ben gitmesem, sen gitmesen kim gidecek doğru evet ama yine de ateş düştüğü yeri yakıyor.Bazı şeyleri kabullenmek çok zor gelir insana.Hele ki bu çok sevdiğin insanlarla alakalıysa.

Bazan günlerce haber alamadığımız zamanlar olurdu.Telefonla ulaşamazdık, konuşamazdık, sesini duyamazdık.Meraktan ölecek durumda iken arkadaşlarına ulaşırdık.Müsait olmadığını, dışarıda olduğunu, yemekte olduğunu, uyuduğunu söylerlerdi.Yalandı.Çoğu zaman operasyonda olurdu halbuki.Biz anlardık ama anneme demezdik bunu hiçbir zaman.O dayanamazdı bilirdik.

Ailecek sürekli Mehmetçik programlarını izler, asker haberlerini takip ederdik.Her haber başlayışında korkuyla oturur, korkuyla kalkardık.Hele annem.Bizden habersiz gider gizli gizli ağlardı.Onu teselli etmek çok zordu.Gece geç saatlere kadar yatmaz televizyondaki haberlere bakardı.Gece kalkar dolaşırdı.Düşünün işte; bir anne evladından haber alamadığı zamanlarda neler yapar.

O bizim evimizin neşesiydi.Gelişini kapıyı kapatışından anlardık.Öyle bir kapıyı çarpardı ki, bütün binada ses yapardı.Evet abim geldi derdik o zaman.Ne bayramlarda geldi, ne de özel günlerde ve biz onun yokluğunu hep hissettik, onu özledik, onsuz bayramların hiç tadı yoktu, evde gürültü yapan yoktu, bizi kızdıran, oramıza buramıza vuran yoktu.Onu gerçekten çok özlüyorduk ve bütün bunları bizler yaşadık tüm asker aileleri gibi.

Bazan telefonda yediği yemekleri anlatırdı.Çorbadan taşlar çıkıyor derdi.Hatta sevmediği çorbanın tadını almamak için içine bir sürü ekmek doğrarmış.Biz onla dalga geçerdik.Gördünmü bizim yaptığımız yemeklere laf ederdin, şimdi ye bakalım onları diye.Oysa her sofraya oturuşumuzda lokmalar boğazımızda düğümlenirdi.Onun sevdiği yemekleri, patates kızartmasını görünce gözlerimiz dolu dolu olurdu.Diyorum ya onsuz hiçbirşeyin tadı yoktu.

Her çizgi film görünce o aklıma gelirdi.Çok severdi çizgi film izlemeyi.Ben ise hiç sevmezdim.Keşke olsada izlese derdim.Bir laf bile etmem, yanında sakin sakin oturur bende izlerdim derdim.Keşke.İnsan sevdiğinden ayrılınca o kadar keşkeleri oluyor ki.Büyük sevgileri ancak ayrılıklar tartabiliyor.

Ona günlerce ulaşamadığımız zamanlardaki çaresizliğimizi, umutsuzluğumuzu anlatamam.Ona ulaşamayıpta onun telefonunu aldığımız zamanlardaki sevincimizide anlatamam.Hep Rabbimize şükrettik, teşekkür ettik.

Sonuç olarak diyebilirim ki; şükürler olsun abim askerden sağ salim döndü.Rabbim, onu bizlere bağışladı.Askerden dönünce aylarca kendine gelemedi.Geceleri uyuyamıyordu, sürekli sayıklıyordu, kabuslar görüyordu.Sonunda hayatını düzene soktu ve yaşadıklarını unutmaya başladı ve şimdi onunla beraber çizgi film izliyoruz.Ben arada sıkılıyorum ama yine de laf etmiyorum.İyki yanımızda o.Varsın izlesin.

Herkesin hikayesi böyle güzel bitmiyor.Şehit olupta ailesine dönenler ve ebedi saadete kavuşanlar da var.Bu kötü değil elbette.Nasıl kötü olabilir ki.Ama hani şehit annesi diyor ya bu acıya dayanmak kolay değil, aksine çok zor.Allah kimseye evlat acısı vermesin.Böyle bir sınavla sınanmak hayatın en kötü tecellisi olsa gerek.Herşey O’ndan geldiğine göre buna da dayanılır.Ama çok zor.Fazlasıyla zor.

Her şehit haberi izlediğimizde, o aileleri, yakınlarını görünce benimde içim parçalanıyor.Şehit evlatlarının bedenlerine sarılan annelerin acılarını ne tarif edebilir, ne dindirebilir ki? Hiçbir şey.Sabretmek, sabretmek, sabretmek ve sadece ve yalnızca O’na sığınmak.Necip Fazıl’ın ifadesiyle gerisi angarya.Geriye kalansa üç beş askerlik fotoğrafı ve her okuyuşta “anne ben ölürsem arkamdan ağlama” şeklinde başlayan asker mektupları.

Kabirleri nur, mekanları cennet olsun inş.Onlar hakkında ne yazsam az.Sözümü kelamın en güzeline bırakırsam, Rabbim şöyle buyurur
“Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.” (bakara-154).Allah ailelerine sabır versin, dayanma gücü versin.” Eyvah oğul Öpmeye doymadığım hayırsızım / Sevmeye kıymadığım yürek sızım /Şimdi omuzlarında Melekler Ağlasın.”

Not: Stv’de ölümsüz kahramanlar adı altında yayınlanan güzel ama bir o kadar hüzünlü program var.İzlemenizi tavsiye ederim.

Labels: , ,

posted by suveyda @ Permalink ¤11:10 AM   8 comments
Friday, September 21, 2007
HAYIRLI CUMALAR

Duası olmayanın ola mı umudu;duaya durmayanın kala mı su'du?

Duadan ayrılsa kul mu kalır, insan mı kalır;duadan özge eylül mü kalır,nisan mı kalır?

Gelin dua edelim, Hakk'a gidelim.

Mavi bir şeyler girsin hayallerimize, aklar ve yeşiller vursun hallerimize.

Zaman ve mekanı bahşedelim süveydalarımıza, sevdalarımızı nakşedelim zamanlar ve mekanlarımıza.

Kabul olunmayacak duadan O'na sığınarak gelin dua edelim, düşelim yollarına görüşelim,varalım illerine yalvaralım.

O vermek istemeseydi istemeyi vermezdi bize; O sevmemizi istemeseydi sevmeyi istetmezdi bize.

İskender Pala



CUMANIZ MÜBAREK OLSUN…

Labels:

posted by suveyda @ Permalink ¤12:02 AM   3 comments
Tuesday, September 18, 2007
SEVDİM Mİ TAM SEVERİM


Sobelenmişim.Sevdiklerimi yazacakmışım.O kadar sevdiğim arasında bir kaç madde sıralayacak olursam eğer; şunları yazabilirim.

Ramazan dolayısıyla yemekten başlayalım.

Severim, karpuzu çok severim.Üstüne meyve tanımam.Her an her saat yiyebilirim.Sabah akşam hiç fark etmez.Gezi amaçlı gittiğimiz Diyarbakır’da ilk aradığım ve görmek istediğim karpuz bahçeleri olmuştu.Tarihi yerleri ikinci planda tutuyordum.Tabi içimden:)

Severim, yemek ve pasta, börek türlerini yapmayı ve sunmayı.

Severim, beklenmedik bir zamanda, beklenmedik bir ceketimin bir cebinde para bulmayı.Severim de laf mı, bayılırım:).Hatta bazan özellikle para koyarım sonra bulmak için.

Severim, bilgi ve kalıp mesajların aksine hal hatır soran mesaj ve mailleri severim.

Severim, yeğenlerimi çok severim.

Severim, iftar saatinde biz iftar yaptıktan sonra henüz yapmayan başka şehirlerdeki arkadaş ve akrabalarımı rahatsız etmeyi çok severim:).Benide iftar saatinde telefonda konuşturarak oyalamışlardı ama.

Severim, bisiklete binmeyi çok severim.

Severim, çocuklarla oynamayı değil de konuşmayı, sohbet etmeyi daha çok severim.

Severim, hasta olunca evdekiler her dediğimi yapınca bu hali çok severim:)

Severim, abimin kredi kartını e tabiki abimi daha çok severim:)

Severim, susmayı severim.

O halde vakit susma vakti.Bu kadar yeterli olsa gerek.

ecemsu, görevimi yerine getirmenin gururuyla ödevimi teslim ediyorum.


hadi hayırlı iftarlar olsun...

Labels:

posted by suveyda @ Permalink ¤1:53 PM   7 comments
Saturday, September 15, 2007
KARDEŞLERİN GÜZELİNE
Selma, pabucu yarım, çık dışarı oynayalımmmm...


Odamızda asılı bir fotoğrafımız var, küçüklüğümüze dair.İkimizde daha çok ufağız.İki kız yan yana.Ben ve Selma.El ele tutuşmuşuz, bir fotoğraf ekranına bakıyoruz.

İnsan yılların nasıl geçtiğini, neleri eskittiğini, nereleri geçip nerelere geldiğini en çok bir fotoğrafa bakınca anlıyor.Siz büyüyorsunuz, boyunuz uzuyor, kilo alıp veriyorsunuz, gelişiyorsunuz, değişiyorsunuz, hayatın binbir türlü badiresini atlatıyorsunuz ama o resim her şeye inat hiç değişmemek üzere hep orada durur.O anı yakalayabilen tek şahit olarak.

Lafı nerden getirip, nereye götüreceğimin bir kıymeti yok aslında.”Bir beyaz kağıda ne yazılabir?” diyen şaire inat cümleler kuruyorum sadece ve hayata sallıyorum yüreğime kurduğum salıncakla.

Eğer bir dipnot düşmek gerekiyorsa buraya, diyorum ki, bugün burada görmeye çokça şahit olduğunuz, dili pabuç kadar, geveze mi geveze, her şeye laf yetiştiren kardeşimin, Selmamın doğum günü.

Onun hakkında ne yazabilirim diyecek kadar ketum, onu anlatmak için bir sürü kağıt karalayacak kelime tüketebilecek kadar tezat olabilirim.Hakkında yazabileceğim bunca şey varken susmayı tercih etmek haksızlık olurdu heralde.

Sanırım önce ne kadar şanslı bir abla olduğumu söylemekle başlayabilirim.Zaten oda hep böyle söyler.Çünkü onun gibi bir kardeşe sahipmişim.
O bir sırdaş, o biri dost o herşeyim ve o iyki var.Yoksa ben markete kimi yollardım?Bunu okurken “zaten bunun için seviyorsun beni” dediğini duyar gibiyim Selma.İtiraf et yine aynısını dedin değil mi?Markete de yollasam, fizanada yollasam sen benim biricik kardeşimsin.Bütün dertlerimin, sırlarımın, hüzünlerimin,sevinçlerimin ortağısın.Başımıza ne gelirse gelsin, birbirimize ne söylersek söyleyelim, aradan yıllar geçse de, seneler bizi yıpratsa da, her şey değişse de değişmeyecek olan tek ve en güzel şey kardeş olduğumuzdur.

Sen benim bakışlarıma laf etsen de, hatta bazen gözlerini kaçırsan da her gece “gözlerimi dinlendiriyorum” diye numara yapsan da, senin uykun hatta o gevezeliğin bana illallah dedirtsede, cep telefonunu ev telefonu gibi kullanıp beni deli etsende,bir şey isteyecek olduğunda olmayacak vaatlerde bulunsan da ve en önemlisi bunca sene “bana abla de, ismimle çağırma” desem, sen inatla abla demesen de ben seni gene seviyorum güzellik ve hep seveceğim.

Ama varya bana abla desen daha bir memnun olur, daha çok severdim belki:)).Bi düşün istersen.

Unutmadan yazayım.Eğer bir gün Tuateneyo’ya gidecek olursam emin ol ilk seni çağırırdım.Gerçi benim orda işim olmaz ama hani sıranı, kadrini, kıymetini bil diye dedim.

Ne diyeyim ki Selma.İyki doğdun iyki varsın.İyki benim kardeşimsin.Güvendiğimsin, dayandığımsın, bakışımın tercümanısın, anlayanımsın.Uzun lafımın kısasısın.Bir ablaya verilebilecek en güzel kardeşsin.Bak abla dedim, fark ettin demi:)

Selma daha çok yazardım ama biliyorsun Ramazan var, oruç var, açlık var.Kan şekerim iyice düşmeden sonlandıralım en iyisi.

Nice mutlu, hayırlı, huzurlu ömürler diliyorum.Dilinden dua, kalbinden iman eksik olmasın.

iyki doğmuşsun, bak benim gibi bir ablaya sahip oldun.Herkese nasip olmaz bak:))


Selmaya süpriz bu.Üzüm kasalarında yaptık:)

Süpriz koromuzda vardı.Çocuklar günlerce prova yaptılar.Ama değdi.
Herşey Selma içindi.Ama değer mi diye sorarsanızzzzz.......
.
.
.
.
.
Değer tabi ki......

Labels:

posted by suveyda @ Permalink ¤10:14 PM   8 comments
Thursday, September 13, 2007
NELER OLUYOR HAYATTA?
Merhaba arkadaşlar döndüm sonunda Allah'ın izniyle.Ayrılık saatleri biraz fazla vurmuş bu sefer.Sağlık olsun diyelim her zamanki gibi.Şükürler olsun her halimize ve bize ve sizlere hayat devam ediyor bizlerle beraber ve yaşadıklarımızla.Bilgisayarımız bozuldu, düzeldi ki olsaydı da zamanım yoktu sizlerle buluşmaya yoğun bir yaz dönemi geçirdim.Uzan zamandır görmediğim sevdiklerimi gördüm, hasret giderdim, gitmediğim yerlere gittim, gezdim tozdum ve döndüm.
Sevinçler oldu, hüzünlerde peşinde.Ölümler oldu arada, hayatı ve ölümlü olduğumuzu hatırlatan, faniliğimizi, geçiciliğimizi, baki olmadığımızı yüzümüze bir rüzgar edasıyla vuran ölümler oldu.Ardından hayatın mucizesi bebekler geldi.Masumiyet, huzur, tebessüm geldi.Hani herşey insan içindi ya.Ölümler de doğumlar da bizler için işlemeye ve hayat yine seyrini sürdürmeye devam etti.

Bir kaç fotoğrafla kısa bir özet geçelim.Hayatın yaşanmış bir bölümünden kısa bir resim tutalım.




Bulutların altından geçtik.Upuzun, hiç bitmeyecek görünen, ayağını bassan üstünden geçeceğini zannettiğin bulutlardan.Önce serinlik geldi sonra yağmurlar, ıslandık, rahmetlendik, ferahlandık.

Yollarda kar gördük.Kıştan kalan kar.Hatırlanmak için kışın eser bıraktığı kar.Yanından geçerken sıcaklardan kavrulduğumuz zamanlarda dahi soğukluk hissi veren kar.Bir kaç mevsimi bir arada tattıran kar.Güzeldi.
Dereler gördük, bir değil, bir kaç değil, daha fazla dereler.

Kenarına indik, suyla buluştuk, o aziz, o muhteşem, o ihtiyaç duyduğumuz, o temiz, o ferahlatan, o hayatımızın kaynağı, yokluğunda ne kıymetli olduğunu anladığımız suyla.


Festivaller gördük.Buluşmalar, kaynaşmalar, eskileri yad etmeler, eğlenceler, oynamalar ve sevinçler ve mutluluk ve adetler ve gelenekler.

Soğuk sulardan içtik, taaa içimize çektik.

Armut yedik, bir sürü armutlar.Dalında yeme zevkini tattık.

Böğürtlen yedik.Selma topladı ben elinden zorla kaptım:)

Sadece bu kaldı ona:)

Çekirdek yedik.Öyle dağıttık her tarafa, oraya buraya saçtık.


Tanıştırayım bu Malkoçoğlu.İşte bu da kılıcı.


Çiçekler topladık.Hepsi birbirinden güzel çiçekler.Uzun uzun kokladık.


Top oynadık.Maç yaptık.Voleybol.Pas, istop, yakantop.Ve biz kazandık.Ve biz yendik.

Ve kupamız.

Salıncakta salladık.Salıncağı kapmak için koştuk.Büyük büyük salladılar ama düşmedim, ama korktum.Korkumu yendiğim andaki bulutlara ulaşacağını zannedebileceğin his tarif edilemezdi



Sofralar hazırladık, yemekler yedik.Biri de telefonları yedi:)

Kabak bulduk.

Hiç acımadık.Pişirdik, yedik.Enfesti.

Horozdan korktuk.Kaçtık.Meğer bağlıymış.Sonra bide utanmadan ben korkmadım ki dedik.



Malkoçoğlunun havuzu.



Akşam olmak üzere.Uzun uzun yürüyüşler yaptık.Oturduk gökyüzünü izledik.Sessizliği, sakinliği dinledik.Birbirimizi ve kendimizi dinledik.

Ve kızıllık gökyüzüne vurunca bizde evimize döndük, gece seyrine devam etti.Hayattan bir gün daha eskittik.Geçmişler ola.
ecemsu beni sobelemiş.İnş cevap vereceğim ona.Teşekkür ediyorum bu arada.Sobe deyince aklıma geldi, bizim malkoçoğlu yani yukardaki havuç, yani Mehmet Akif'in diğer bir adı da biz tarafından takılmış olan gece ebesidir.Ne zaman biz onların evine gitsek ebelemece oynarız.Yastılar eşyalar havada uçuşmaya başlar.Sonunda evden ayrılırken en son ebeleyen olmak için merdivenlerde koşturur dururuz:)
Ramazan ayı da geldi.Hoş geldi, safalar getirdi.İyki geldi.On bir ayın sultanı evimize misafir oldu, baştacı oldu.Herkesin Ramazan ayı mübarek olsun.Hayır ve bereket getirsin inş.
Selmacım, güzel kardeşim benim sanada çok teşekkür ederim.Bloğumu bunca zaman idare ettiğin için.Gerçi daha iyisi olabilirdi ama neyse:)
görüşmek üzere inş...

Labels:

posted by suveyda @ Permalink ¤12:14 PM   8 comments

about me
gelirsin gidersin dostumsun, gelmezsin gitmezsin neyimsin
Udah Lewat
Archives
Dua
Allah’ım, Sana tutunuyorum, Kimsenin yere atmasına izin verme beni. (Sadi)
Martı

“Yaşamak için ne çok sebep var,” diye düşünüyor uçmanın anlamına vardıkça. Kabiliyetlerinin sınırlarını aşmak, onu yaşatan en büyük sebep. Onun için balıkçı teknelerinin etrafında o rutin, sıkıcı dönüp dolaşmadan başka sebepler de var yaşamak için. Cehaletimizi kırabiliriz. Becerilerimizi, yeteneklerimizi ve zekâmızı kullanarak kendimizi bulabilir, kendimiz olabiliriz. En önemlisi hür olabiliriz!

Böyledir

Başkasını kıran, inciten bir insanın kendisi de bundan mutlaka yara alır.Kötülüğün oku mutlaka geri döner

Budur

Ne gökte, ne denizde, ne dağların içinde, ne de ormanların kuytu bir köşesinde, hiçbir yer yoktur ki, insan yaptığı fenalıktan, karşılığını görmeden, kurtulup sıyrılabilsin

Arkadaşlar
Designed-By

Visit Me Klik It
Credite
15n41n1