Lise yıllarım aklıma geldi.Öğretmenler, arkadaşlar, dersler, muziplikler ve daha niceleri. Hayır olsun, geçen gün rüyamda okula gidiyordum üstelik sınavım vardı ve hiç bir şey yapamıyordum.Elim kolum bağlanmıştı sanki, kabus gibiydi.Uyandığımdaki sevincimi tahmin edebilirsiniz.Hani derler ya, “hayatım bir film şeridi gibi gözümün önüne geldi” diye, işte o misal hepsi düşüverdiler aklıma.Az biraz da onların özlemi olsa gerek…
Bir arkadaş vardı, adı Yaşar’dı.Benim arkamda otururdu, derste zırt pırt çağırırdı, öyle boş boş konuşurdu.Yaşar’a “Yaşar, ormanda ne yaşar?” derdik, garibim “ayı yaşar” derdi.Biz gülerken o da bize eşlik ederdi, hiç bozulmazdı.Derslerine de hiç çalışmazdı, sırf puanı yüksek diye, fen bölümüne gelmişti ki, o zamanlar kendin seçebiliyordun.Arkadaşı “küçük suda boğulacağıma, büyük suda boğulayım” derdi, belki de onun etkisinde kalmıştı.Kazanamadı haliyle üniversiteyi.Aradan birkaç sene geçti bir haber geldi ki “Yaşar mühendislik okuyor”.Yaşar yapmıştı gene yapacağını.
Sonra bir kız vardı.Az biraz çalışkandı.Bir ara benle arkadaşıma dönüp “yahu siz hiç dersten kaçmaz mısınız, kaçın ki torunlarınıza anlatacağınız bişeyler olsun” demişti.Hele o günlere bir geleyim anlatacak şeyleri nasıl olsa bulurum diye düşünüyordum ama kız çoktan kaçmıştı dersten.Arkadaşımla arkasından bakakalmıştık sadece.
Bir kız daha vardı.O ayrı bir alem, benim önümde otururdu.Verilen ödevi yapmaz benim yaptığımı ister vermeyince küser, darılırdı, verince sevinirdi.Ne garip kızdı.
Bir başka kız daha bir alemdi.Liseye yeni başlamıştım.Kızın her şeyde bir fikri vardı, her konuda söyleyecek sözü vardı.Hoca ne sorarsa kızın eli havadaydı.Soru gelince benim kafam artık istemsiz bir şekilde kızın tarafına dönerdi ki eli gene havadaydı.Nasıl olurdu da her konuda bir şey bilebilir diye kendimi yiyordum o zamanlar?Daha sonraları anladım tabiki nasıl yaptığını?Konu hakkında sağlam bir fikri olsun yada olmasın kalkıp birkaç kelime söylüyordu, ardından söylediklerini tekrar ediyordu, hocayla konuşuyordu, laf kalabalığı yapıp böylece bir şeyler söylemiş ve bilgili havası veriyordu.Bense emin olmadığım sürece kolay kolay konuşmazdım.Kızın taktiğini anlamak geç olmuştu ama hayranda kalmıştım.Gerçi daha sonraları o da bıraktı zaten bu tavırlarını, biz de rahatladık o da.Yoksa bütün sınıfın onu boğazlamasına az kalmıştı.Çok sevmiştim daha sonra, o ayrı konu.
Bir erkek arkadaş vardı.Hiç derslerine çalışmazdı fakat zeki bir çocuktu.Genlerinde vardı sanırım.Matematik dersinde allame kesilirdi.İyiydi, hoştu, komikti, dost canlısıydı, geleceği parlak olabilirdi ama olmadı.Bir gün bir silah sesi geldi, duyduk ki kendini vurmuş.Ortalık karıştı, okula gitmek istemedim, nefret ettim her şeyden, sonra bunlar da geçti, ateş düştüğü yeri yaktı, biz gene devam ettik okulumuza, derslerimize ve hayata.
Başka bir erkek arkadaşımız daha vardı.Biz ona endoplazmik retikulum diyelim çünkü biyolojiyi tabiri caizse yutmuştu.Biyoloji konusunda çok iyi yerlere geleceğini düşünüyorduk ama olmadı, çok farklı bir alanda kendine hayat kurdu.Bir de musmuskulusumuz vardı.Az güldürmedi bu Latince bizi.
Herkesten bahsedip sıra arkadaşımdan, çocukluk arkadaşımdan, yıllarımızı beraber geçirdiğimiz dostumdan bahsetmemek olmaz heralde.İlkokul, ortaokul, lise ve şimdiki tarihimize uzanan bir ömür sığdırdık biz onunla.Bir ara gülme hastalığına yakalanmıştık ikimiz.Birbirimizi gördüğümüz anda gülmemiz tutar, merdivene oturur, gülerdik dakikalarca sebepli sebepsiz, karnımıza ağrılar girerdi.Bu böyle olmayacak diye birbirimizden uzaklaşırdık.Çok şey paylaştık biz onunla.Ben o oldum, o ben oldu ve ikimiz bir olduk, tek olduk.Onunda çok güzel hayalleri vardı ama olmadı.Farklı bir alanda hiç hayalini kurmadığı bir hayat kurdu oda.Bunlara rağmen mutlu olması her şeye değer.
Bazan hiçbir şey hayal ettiğimiz gibi olmayabiliyor.Herşeyin düşündüğümüz şekilde gerçekleşeceğini zannediyoruz, ya da zannediyorduk o zamanlar.Kendimiz bir sıra yapıp, o sıranın ilerlemesini bekliyoruz.Karşımıza duvar çıkınca afallıyoruz, şaşırıyoruz, çünkü biz bunu hesap etmemiş oluyoruz.İşte o zaman “hayat budur” diyoruz.Acısıyla tatlısıyla hayat bu.
Şimdi herkes kendine bir hayat kurdu.Kimisi evlendi, kimisi evlenip ayrıldı, çoluk çoçuğa karıştı, işlerini kurdular ve bir şekilde hayata devam ediyorlar.
Beni bunları yazmaya sevkeden aslında o yıllardan sevdiğim bir arkadaşım.Kaç yıldır görüşmemiştik, telefonunu bulup merakla aradım.Evlenmiş, bide çocuğu olacakmış.Karamaça derdik biz ona, o kadar karaydı ki.Görüşelim diyor, seni özledim diyordu telefonda.
Görüşelim ya, görüşelim tabiki.İhmal etmeyelim dostlarımızı, arayalım , soralım, bir yerlerde birinin düşündüğünü gösterelim.Hatırlanmak güzeldir.
Veysel Karani , Sevgililer Sevgilisine (as) gidemediği için üzülürken, Sevgili onun tarafı yüzünü döner rüzgarlar getirirmiş sevgisini, çöller taşırmış özlemini.Serin seher yelleri getirirmiş selamını. Serveri Kainat zaman zaman mübarek yüzlerini Karen taraflarına döndürür ve 'Yemen cihetinden rahmet rüzgarları esiyor' buyururlar.O rüzgar Veysel Karani’nin özlem rüzgarlarıydı ve yerine ulaşıyordu, selam ile geri dönüyordu.
Dünyada en uzun yol, kalp ile beyin arasındaki iken, mesafeler, yollar nedir ki.Ayrılıklara; özlemle, sevgiyle köprüler kurulabilirken uzaklık dediğin nedir ki…
Ve diyorum ki;
Gözden ırak olan, gönülden de ırak olmasın…
Hayırlı Bir Hafta İçin…
Labels: maziye ufaktan atıflar |
ammada arkadasın varmış yaw:=) ama güzel anılar zevkle okudum.