Friday, January 19, 2007
HEP AYNI SENARYO
Bu mübarek günde böyle bir yazı yazmak istemezdim ama bazı mübarekler yazdırıyorlar böyle işte.

Ne mi oldu?

Ben çok heyecanlı bir şekilde abimin yanına yaklaşıp tam ağzımı açıp bir şey anlatacakken yanımızdan bir araba geçer.Yoldaki bütün çamur ve su birikintisi üstüme boca olur.Ani bir şok yaşadıktan sonra bir baktım üstüm başım batmış.Allah’ım ben şimdi ağlamayayım da ne yapayım?Hava güzel diye fırsat bilip açık renk giydiğim ceketimin üzerindeki lekeler ahenkle dans ediyordu.Terbiyemde müsaade etmiyor ki adama küfür edeyim.Her kimsen Allah’a havale ediyorum seni.Gün olur defterin dürülür.

Bizde ehliyet aldık, bizde o kurslara gittik ama bize önce insanlara saygıyı öğrettiler.Önceliğin her zaman yayaların olduğunu söylediler.Bırak anayolda gitmeyi adamlara yol yetmez oldu artık kaldırımlara çıkmaya başladılar.”Bakkaldan mı aldın sen ehliyetini” diye işte bunlara denir.


Erkekler hep bayanların araba kullanmasından şikayet ederler hatta alay ederler.Ama şundan eminiz ki bunları yapanlar bayanlar değil erkekler.Daha dikkatli olmak, daha yavaş gitmek, daha acemice kullanmak ne kadar alay konusu olursa olsun, bu yapılandan daha kötü bişey değildir sanırım.

Hiç kimse fazla bir şey beklemiyor.Sadece birazcık saygı.Bu da çok zor olmasa gerek.O freni oraya dekor olarak yapmamışlar.Gaza basmasını biliyorsan, frene de basmasını bileceksin.Hızlı araba kullanmayı gurur sanan, direksiyon başına geçince kendini kaybeden, dışarıdakileri görmezlikten gelen insancıklar ne kadar ehliyet alırlarsa alsınlar, hiç bir zaman bu işin ehli olamayacaklar.

Şahit olmuşuzdur çoğumuz, özellikle yağmurlu havalarda yaşanan olaylara.İnsanlar telaş içinde yağmurdan kaçarken, ıslanmamak için evine, işine yetişmeye çalışırken ne hikmetse o araba içerisindeki insanlarda da aynı telaş vardır.İnsan düşünmeden edemiyor, “acaba içeriye de mi yağmur yağıyor?” Hiç düşünmeden, hesap etmeden yayaların yanından son hışımla geçerken sıçratılan yağmur suları.Be mübarek sen zaten içerdesin, bu acelen, bu telaşın niye.Çevrendekilere bu eziyet neyin nesi.

Bir de “hem suçlu , hem de güçlü” tipler vardır.Bunlar tamamen umutsuz vaka.Götür yatır hastanenin bir revirine, altı aydan aşağı salma dışarı.Soranlara da “hastalığı daha teşhis edilemedi raporu”.Adam zaten suçlu bir de söylenmeye çalışır.”Be kardeşim dikkat etsene, sizin yüzünüzden araba kullanamıyoruz, sizler oldukça Avrupa Birliğine bizi zor alırlar” teraneleri.Bir dönüp aynaya baksa anlattıklarını birebir görecek ama, ona da yürek lazım.Hani diyorlar ya “sallandıracaksın bunların bir kaçını Taksim’de, bak o zaman bir daha yapıyorlar mı?”.Nimet Çubukçu boşuna demiyor, “yakaladığımız yerde eğiteceğiz bu insanları” diye.

Sorun bugün benim başıma gelen olay değil.Oldum olası bu konuya takmışımdır.İster yakınım olsun, ister uzağım bu konuda fikrim hep aynıdır.Çocuk eve geliyordur, yoldan geçen araba, çamurlu suyu çocuğun üstüne boca eder, eve gelir, annesine anlatır, inanmaz annesi, hem zılgıtı yer, hem de üstüne bi güzel dayağı.Bir yere yetişmeye çalışıyorsunuzdur, aynı olay başınıza gelir, hem üstünüz batar, hem gideceğiniz yere geç kalırsınız ve önünüzde berbat bir gün.

Saygı göstermek bu kadar mı zor bir şey.Kendin dışında başkalarının olduğunu düşünmek bu kadar mı eziyet veriyor.Bunda önce de böyleydi, bundan sonra da böyle olacak, hiç bişey değişmeyecek.Olsun.Çok sinirliydim, rahatladım en azından.”Biz adam olur muyuz?” sorusunun cevabı da hep muamma kalacak.


Ortaokul Vatandaşlık dersinde öğrendiğim özgürlük sınırı tanımı şöyle diyor du: “Sizin özgürlüğünüz, bir başkasının özgürlüğünü engellediğiniz noktaya kadardır”

Biz bu noktayı aşmakla çoktan aştık da gidişat nereye o belli değil.Allah sonumuzu hayretsin.

posted by suveyda @ Permalink ¤3:37 PM  
7 Comments:
  • At 3:46 PM, Blogger berra said…

    Geçmiş olsun süveyda
    Çok kızdırmışlar seni belli.Ama boşver.Keşke her zaman bu kadar ufak tefek kazalarla atlatabilsek.Tabiki haklısın.Daha dikkatli ve saygılı davranması lazımdı.Ama altı üstü çamur Yıkanır gider.Allah daha büyük kazalardan korusun...

     
  • At 3:51 PM, Blogger suveyda said…

    berra,
    sende öyle deme berra.
    benim kızgınlığımda geçer, çamurda geçer.
    benim kızdığım nokta zaten bu değil.
    sorun: SAYGISIZLIK.
    herşeyin dibinde bu yatmıyor mu?
    birileri ev yaparken malzemeden çalarken, birileri de büyürken saygıdan çaldıkları için sonra çöküyorlar.
    yoksa çamur mamur hikaye

     
  • At 7:55 PM, Anonymous Anonymous said…

    Geçmiş olsun Suveyda,

    O tip inslar var ya, araba kullanmıyorlar, araba onları kullanıyor. Sonradan görmüşlük, şımarıklık, saygısızlık, hatta terbiyesizlik gibi ne kadar menfi sıfat varsa, adamın kalp ve vicdanına hükmetmiş, bir aracın aracılığı ile zavallıyı kullanıyorlar. O da direksiyon başına oturmuş, belki ağzında bir sigara, elinde cep telefonu ile güya etrafa hava attığını zannederek kurum kurum kuruluyor.

    İnsan olmak kolay da adam olmak çok zordur. Her insan adam olsaydı, dünyanın çehresi bundan çok farklı olurdu. Fatih Altaylı'nın yazılarında hep sorduğu ve cevap aradığı bir soru var ya, " NE ZAMAN ADAM OLURUZ" diye. İşte o sorunun cevaplarından birisi de, " başkalarının üzerin çamur sıçratmadan yanından geçmesini öğrendiğimiz zaman" şeklinde olmalıdır.

    Özgürlük konusuna gelince, özgürlüğün en anlamlı tanımını BEDİÜZZAMAN Hazretleri yapıyor ve diyor ki, " Hürriyet odur ki, yaptığı bir fiilde ne kendisi, ne de başkası zarar görmesin" Yani dinimizde insanın kendisine bile zarar vermesi bir özgürlük olarak görülmüyor.

    Vatanımızın çamuru bizi kirletmez ama, kirli ruhlardan çıkan saygızılık, vurdumduymazlık, kibir, gurur gibi kirler sadece bizi değil, insanlığı da kirletiyor. İnsan buna üzülüyor.

    Allah ıslah eylesin, masumları da muhafaza eylesin diyorum.

     
  • At 8:43 AM, Blogger suveyda said…

    teşekkür ederim gönül pınarı,

    geçti , önemli bişey değildi zaten.altı üstü çamur ama beni sinirlendiren arabadan inip bir özür bile dilemeyen, saygısızlık hareketiydi.

    bugün iyiyim, sinirli değilim dünkü gibi:)

    bizler büyürken evde de, okulda da, gittiğimiz büyüklerin yanında da, her zaman saygılı olmamız gerektiği öğretildi.başkasının hakkına girmememiz, onun sınırlarına tecavüz etmememiz söylendi.Biz böyle gördük, böyle bildik.Bilmiyorum ki şimdi evde ve okulda müfredat nasıl işliyor.
    yalnız şu çok dikkatimi çekiyor.Anne babalar çocuklarına kızmak için kıyamıyorlar.misal: ben yeğenlerimi canımdan çok severim ama büyüklerine karşı bir saygısızlıkları oldu mu hiç affetmem.anında değişir tavrım.
    mektup sonularında biten çok güzel söz vardır.büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim.bu aynı zamanda büyüklerime saygı gösteririm, küçüklerimi severimin değişik bir ifadesidir.
    mektup kalmadı, saygıda mektupla beraber bilinmez bir adrese postalandı gitti.biz se her gün postacının kapımızı çalıp geri getirmesini bekliyoruz.

     
  • At 10:16 AM, Anonymous Anonymous said…

    geçmiş olsun süveyda
    belki de adam görmedi o suyu ne bilim sonra ıslandığını gördü utandı duramadı diye yorumlasak sende bölece defterin dürülsün demesen :)
    ama kesinlikle yavas gitmek zorunda idi öküz desek daha doru

     
  • At 9:30 PM, Blogger suveyda said…

    iyi niyetle bakalım diyosun yani, peki bakalım:)
    ha bide iki ayaklı diyosun demi.evet ondan çok var malesef.
    Allah iyi insanlarla karşılaştırsın.
    sevdiğim birinin duasıydı bu, sanada olsun bu dua kayhan.

     
  • At 5:51 PM, Blogger enigma said…

    Merhaba, sans eseri blogunuza rastladim=)
    Yazinizi okurken dedim kendimi "bu bayan acaba dün beni takip edip yasadiklarimi mi yazmis??", kötü bir durum olsa da güldüm=)
    Kizginliginizi cok iyi anliyorum, benim de cok kez öfkelenmeme sebep olan bir mevzu saygisizlik!
    Ama ne olursa olsun biz saygimizi kaybetmedigimiz sürece yarin öbürgün bunun faydalarini görecegiz..
    Mutlu kalin efenim=)

     
Post a Comment
<< Home
 
 

about me
gelirsin gidersin dostumsun, gelmezsin gitmezsin neyimsin
Udah Lewat
Archives
Dua
Allah’ım, Sana tutunuyorum, Kimsenin yere atmasına izin verme beni. (Sadi)
Martı

“Yaşamak için ne çok sebep var,” diye düşünüyor uçmanın anlamına vardıkça. Kabiliyetlerinin sınırlarını aşmak, onu yaşatan en büyük sebep. Onun için balıkçı teknelerinin etrafında o rutin, sıkıcı dönüp dolaşmadan başka sebepler de var yaşamak için. Cehaletimizi kırabiliriz. Becerilerimizi, yeteneklerimizi ve zekâmızı kullanarak kendimizi bulabilir, kendimiz olabiliriz. En önemlisi hür olabiliriz!

Böyledir

Başkasını kıran, inciten bir insanın kendisi de bundan mutlaka yara alır.Kötülüğün oku mutlaka geri döner

Budur

Ne gökte, ne denizde, ne dağların içinde, ne de ormanların kuytu bir köşesinde, hiçbir yer yoktur ki, insan yaptığı fenalıktan, karşılığını görmeden, kurtulup sıyrılabilsin

Arkadaşlar
Designed-By

Visit Me Klik It
Credite
15n41n1