Wednesday, April 04, 2007
YA SABIR

Allah'ım sabır ver bana,

Labels:

posted by suveyda @ Permalink ¤2:26 PM  
8 Comments:
  • At 4:01 PM, Anonymous Anonymous said…

    Hayırdır Suveyda Hanım
    Bu bebişi kim üzdü ve de yumruk mumruk kim hangi müdür sabrını zorladı böyle? :-)
    Yine de sabretsin ve biz de Allah sabır versin diyelim.

     
  • At 4:35 PM, Anonymous Anonymous said…

    Hz.EYYÜB(AS)ve SABIR
    Konumuz Sabır olunca akla ilk gelen Hz.Eyyüb Peygamberdir.
    Bu vesileyle O'ndan ve gösterdiği sabırdan biraz bahsedelim...
    Uzun bir yazı da olsa lütfen SABIR'la okuyalım...

    Sabır Kahramanı olarak nitelenen Eyyub Peygamberin kıssası ilgimi hep çeke gelmiştir.
    Hz.Eyyub bahsini her okuduğumda, hayran olmuşumdur.
    “Nerede benim hayatım, nerede Eyyub Aleyhisselam!” diye iç geçirmişimdir.
    Yıllar boyu hasta yatağında şikayet etmeden,üstelik hastalığını ubudiyet vesilesi bilerek şükür halinde yaşamış bir güzel kul.
    Hastalığı uğradığı tek musibet de değil.
    Öncesinde evlatları ve zenginliği elinden alınmış,ağzından isyankâr bir tek söz çıkmamış,dahası kalbinden bile geçmemiş.
    İşin doğrusu,kalbinden geçmediği için ağzından çıkmamış.
    Fakat, bilindiği üzere,bu sabır kahramanı güzel kul,gün gelmiş hastalığından üreyen kurtlar diline ve kalbine iliştiğinde,o meşhur duasını etmiş ve onunla da tüm dertlerinden kurtulmuş.
    Kurtların kalbine ve diline ilişmesi,hastalığın artık kendisinin ubudiyetine vesile değil de bilakis engel şekline dönüşmesi olarak anlamını bulur.
    Bir diğer deyişle,Eyyub Peygamber artık hastalığını vesile bilip şükür edememektedir.
    Artık isyana girmekten,Rabbinin kendisine biçtiği karşısında şikâyet etmekten korkmaktadır.
    Bu yüzden de “Rabbim zarar bana dokundu Sen merhametlilerin en merhametlisisin” diyerek Rabbine niyazda bulunur.
    Güzel kul Eyyub,tehlike karşısında yine kulluğa yaraşır bir tavır sergiler ve Rabbine sığınır.
    Tehlikeyi yine kulluğuna vesile yapar.
    Selamete erişir.
    Çok güzel bir şekilde son bulan bu kıssada aklımı kurcalayan bir soru hep olmuştu.
    Yıllarca sabreden Eyyub
    Aleyhisselam neden gün gelmişti de sabredememekten,isyana düşmekten korkmuştu?
    Değişen neydi?
    Sabır gün gelip bitiveren birşey miydi ki,Eyyub da "yeter artık bu kadar sabrettik artık yetsin bitsin bu sıkıntı" mı deyivermişti
    Oysa böyle olmayacağı,musibetleri ubudiyet vesilesi kılan Eyyub’un böylesi bir düşünceye girmeyeceği besbelliydi.
    Peki neydi günün birinde ona bu duayı ettiren?
    Aklımı kurcalayan bu sorular, Peygamberler tarihine baktığımda bir şaşkınlık vesilesi oldu,ama son da buldu.
    Etrafında bulunanlar Eyyub Aleyhisselama “Eğer sen iyi bir kul olsaydın, Rabbin sana bunca seneler boyu bu sıkıntıları vermezdi” demeye başlamışlardı.
    Şeytan,dessas insanlar eliyle,onların dilinden Eyyub’a vesvesesini ulaştırıyordu.
    Böylece,o güne değin Rabbine karşı hiçbir şekilde isyan etmemiş olan Eyyub artık isyan etmekten korkar hale gelir.
    Gelen vesveseler karşısında, maâzallah,kalbi şüpheye düşecek, dili zikrini yapamaz olacaktır.
    O da duasını yapar ve kalbini ve dilini ibadetinden alıkoymadan bu vesveseden sahil-i selamete çıkar.

    (Ki,Eyyub aleyhisselamın Rabbine olan münacatı Kur’ân’da bir sûrede “Zarar bana dokundu” ifadesiyle beyan edilirken, bir diğer sûrede “Şeytan bana dokundu” diye verilir.
    Bu iki ifade birarada düşünüldüğünde,Eyyub Aleyhisselamın hastalığın maddî boyutuna karşı sabırsızlık göstermediği anlaşılır.
    Onun derdi,bedeninin çektiği acılar değil,"mahall-i iman" olan kalbinin ve kalbinin tercümanı olan dilinin isyana düşmemesidir.)

    Rabbinden gelen en ağır musibetler karşısında bir an bile kulluğundan taviz vermeyen Eyyub,insanlardan gelen sözler karşısında daha zorlu bir sınav yaşamıştı.
    Rabbinden gelene yıllar yılı sabreden sabır kahramanı Eyyub, insanlardan gelenler karşısında sabredememekten korkmuştu.
    Bu durum bize kendi hayatımızı bir de bu gözle görme fırsatı vermeli.
    Yaşadığım pek çok sıkıntının,dert edindiğimiz çok meselelerin aslında başkalarının gözüyle onlara baktığımız için bizi rahatsız ettiğini farkına varmalıyız.
    "Ne derler? Nasıl anlarlar?
    Şöyle söylemişlerdi?" diye kurgulamaktan,"Rabbimin rızası hangisindedir?‘Yaptığımın O’nun indinde makbuliyeti nedir? O benden razı mıdır?" kısmı eksik kalmamalı...
    Üstelik, bu kısım eksik kaldıkça, insanların dediklerine, düşündüklerine verdiğimiz önem daha bir baskın çıkıyor,bizi daha bir hapsediyor,hayatımızı daha bir yönlendirir hale getiriyor.
    Bir kısır döngü hayatımızı çevirip gidiyor.
    Öyle değil mi?
    Oysa ki Eyyub kıssası ne güzel bir örnek veriyor bizlere.
    Başta Rabbinden gelene razı olmak, onu Rabbini hatırlama vesilesi kılmak.
    O’ndan gayrı gelenleri de O’na havale etmek, O’nu vekil kılmak.
    Kalbini O’ndan başkasının bağıyla bağlamamak.
    Gayrın oyuncağı olmamak...
    Şüphesiz bizler Eyyub kadar sabır gösteremeyiz, onun duasını onun kadar bekledikten sonra yapamayız.
    Ama sanırım asıl olan, ne zaman olursa olsun,gayrın zarar vereceğini hissettiğimiz anda o duayı yapabilmek.
    Zarara henüz düşmeden, zarar ihtimaline binaen Rabbimize sığınabilmek.

    Hayatımızı başkalarının değil, Kulluğumuzun idare ettiğini ancak böyle gösterebiliriz.
    Allah hepimiz her zaman özellikle de musibetlere düçar kaldığımız zamanlar hep Sabır edebilme gücü versin ve bir an bile kendinden ayırmasın...

     
  • At 8:20 PM, Anonymous Anonymous said…

    Suveyda bu zamanda ve bu stres ortamında hepimizin bol sabra ihtiyacımız var. Ama sağ olsun mehmetabi gereken yorumu yapmış. Ben de sadece kısa bir açıklama ile yetinmek istiyorum.

    "Sen üç sabır ile mükellefsin. Birisi: Taat üstünde sabırdır. Birisi: Masiyetten sabırdır. Diğeri: Musibete karşı sabırdır.

    “Taat üstünde sabır” insanın salih amel konusunda usanç duymaması, nefsinin bütün itirazlarına, şeytanın bütün oyunlarına karşı taviz vermeden daima ilerlemesidir.

    “Masiyyetten sabır” günah işlememeye sabretmek demektir. İnsanı kötülüğe teşvik eden nefsinden, günahlarla kaynaşmış bozuk toplum hayatına kadar nice düşmanlara karşı yılmadan çarpışmak ve bütün engelleri aşmakta azminden bir şey kaybetmemek sabrın ikinci koludur.

    “Musibete karşı sabır” ise, insanı bir imtihan sorusu olarak yoklayan ve onun manevî terakkisinde büyük rol oynayacak olan hastalıklara, musibetlere, kıtlıklara, yokluklara, ölümlere, ayrılıklara karşı sabır göstermektir. Bu sabır, Allah’a tevekkül etme, O’ndan yardım dileme ve O’nun takdirine razı olma sonucun doğurur.

    Sabır imtihanını bu üç cephede de kazanan insan, zafere ermiş, kurtulmuş ve azaptan emin olarak saadet yurduna doğru yol almaya başlamıştır." -RİSALE-İ NUR'DAN-

     
  • At 8:10 AM, Anonymous Anonymous said…

    bu bir imtihan diye düşünürseniz sabretmek daha kolay olacaktır.imtihanda bir gün bitecek.netice de zaten sizin için hayırlı olan olacaktır daima.

     
  • At 11:18 AM, Blogger suveyda said…

    mehmet bey,
    arada oluyor böyle şeyler mehmet bey, ama bu bebek o müdürün hakkından gelmesini de bilir:)
    Allah sabrınıda veriyor, sabretmek isteyene.
    geçti gitti unutalım gitsin:)




    gönül pınarı,
    sabretmek en güzeli.
    artık bu kadar nasihat ve yorumdan sonra ister istemez sabredecem, başka çarem kalmadı:)
    sağolun güzel yorumlarınız için.





    bir demet papatya,
    hoşgeldin bir demet papatya.
    aslında bu imtihandan farklı bişeydi ama neyse geçti zaten.
    kırmadım yani kimsenin kafasını haberiniz olsun.bir gün kırarsam yazarım gene:)
    teşekkürler...

     
  • At 10:40 PM, Anonymous Anonymous said…

    Ablacım sen müdür hikayesini bilmiyosun galiba;)

    aynı şeyleri bende yaşadım biliyomusun;

    bir gün değişen biri hakkında çok sevdiğim birisine anlıyamıyorum bu değişimleri demiştim;

    kalktı oturduğu dönerli koltuktan ! bak dedi bu ne! bu koltuk...Ama hayır bu öyle göründüğü gibi değil.Oturduğunda başı döner insanın çünkü dönerli koltuk!!
    ona oturan güne bakan gibi, bir üstebakan oluyo:)
    alt ıı
    onun için kafanı takma inmelerini bekle!!!
    ve sakın oraya çıkim deme!!!
    Hazreti Ebubekir çıkmak istememiş!Hz. Ömer de.Koltuk döner koltuk çünkü.Hem dönüyor hem baş dönderiyor.Hem kimseye yaranamazsın....

     
  • At 4:38 PM, Blogger hilal said…

    amin!

     
  • At 11:03 AM, Blogger suveyda said…

    hilal 1:)
    hilalcim bilmiyordum bak öğrendim bunuda.
    ama tahmin etmek zor değil bunu.
    aynen böyle oluyor oraya oturan
    olmayanlarda zaten çok az.onlarda istisna.kaideyi bozmazlar.
    kaldık gene böyle:)




    hilal 2,
    evet bencede amin.
    bide sabır versin tabi.
    onada amin.

     
Post a Comment
<< Home
 
 

about me
gelirsin gidersin dostumsun, gelmezsin gitmezsin neyimsin
Udah Lewat
Archives
Dua
Allah’ım, Sana tutunuyorum, Kimsenin yere atmasına izin verme beni. (Sadi)
Martı

“Yaşamak için ne çok sebep var,” diye düşünüyor uçmanın anlamına vardıkça. Kabiliyetlerinin sınırlarını aşmak, onu yaşatan en büyük sebep. Onun için balıkçı teknelerinin etrafında o rutin, sıkıcı dönüp dolaşmadan başka sebepler de var yaşamak için. Cehaletimizi kırabiliriz. Becerilerimizi, yeteneklerimizi ve zekâmızı kullanarak kendimizi bulabilir, kendimiz olabiliriz. En önemlisi hür olabiliriz!

Böyledir

Başkasını kıran, inciten bir insanın kendisi de bundan mutlaka yara alır.Kötülüğün oku mutlaka geri döner

Budur

Ne gökte, ne denizde, ne dağların içinde, ne de ormanların kuytu bir köşesinde, hiçbir yer yoktur ki, insan yaptığı fenalıktan, karşılığını görmeden, kurtulup sıyrılabilsin

Arkadaşlar
Designed-By

Visit Me Klik It
Credite
15n41n1