Wednesday, March 28, 2007
HÜZNÜN SEMALARINDA
“Gözlerimin önünde hep aynı beyaz ev.
Her dağ yamacına kurduğum,
Beliren her su kenarında,
Pembe damlı, yesil pancurlu, balkonlu,
Balkonuna tırmanan sarmasık.
Gece, pencerelerinden sızacak ısık,
Kışın tütecek bacası.”

...diyor Ziya Osman Saba, belki de hayalindeki evi canlandırırken.Türk filmlerinden kalma hep pembe panjurlu bir ev hayali olmuştur.Bir bahçesi, çiçekleri, kapısında dolaşan birkaç hayvan, oynayan çocuklar ve bahçesinde erik ağaçları.Kimin hayallerini süslemezki, tasvir edilen bu hayal.

Nice zamanlar vardır ki, hatıralarımızda en güzel yerleri teşkil ederler.Hatırlandığı an, tebessümüyle beraber hüznüde beraberinde bırakır.İşte bu anlardan biri de bu resim olsa gerek.Son defa bu haline şahit olacağım resimlerden biri ve zaman gelecek o da hatıralardaki arşivlerde çoktan yerini almış olacak.

Burası çok sevdiğimiz bir dostumuzun evi.İçerisi ise hiçbir şeyin yerini dolduramayacağı hatıralarla dolu. İnsanları toplayan, birleştiren, bir arada olmasına zemin hazırlayan en güzel mekanlar evlerdir.İşte bu evde kaynaşmayı, toplanmayı en güzel şekilde yerine getirdi her zaman. Şimdi yıkılmak için gün sayıyor.

Sadece ev mi yıkılacak, sadece betonlar mı düşecek?Elbette ki hayır.Bir daha orada oturma isteğimiz, balkonda gülüşmelerimiz, içeceğimiz çaylar, yiyeceklerimiz, koşturmalarımız, yapacağımız süprizler yıkılacak daha bir çok isteğimizin yanında.

“Gelemem” dediğim halde “geleceksin” diye sürükleye sürükleye götürdüğü o eve gidemeyeceğiz artık.Bütün kafelere inat adını verdiğimiz “çardak kafe’miz” de oturamayacaz artık.Kapış kapış yediğimiz, her defasında beni götürmek için, benim bir türlü hayır diyemediğim, seninse hep koz olarak kullandığın kaymakları yiyemeyecez artık.”Ne kadar dik bu merdiven, bir gün buradan düşecem” demiyecem artık ve sende “korkma bişey olmaz” diyerek karşılık vermeyeceksin.Balkona yeşillik kokusu gelmeyecek ve yayıla yayıla saatlerce oturduğumuz o mekanda hayatın dalgasını geçemeyeceğiz.

Ve bu bahçe.
Oturduğumuz, piknik yaptığımız, dut sirkelediğimiz, ağaca çıksak mı çıkmasak mı diye tereddüt ettiğimiz, koşturduğumuz, telefon açıp bana nispet yaparcasına “Süveyda , hadi gel, bahçede çay içelim” dediğin bahçe.

Şimdi o bahçeden geriye kalan yıkık dökük toprak parçaları.Ağaçlar kesildi, etraf yıkıldı ve içinde yaşananlar çoktan hatıra oldu.Şimdi sıra “perili köşk” diye dalgasını geçtiğimiz “konak” diye havasını attığımız içi sıcacık anılarla dolu, bıraktığı bir kış hatırasıyla soğuk bir resimle yıkılmak için takvim yapraklarını sayıyor.

İnsan mekanlara da alışırmış, hele ki bunlar dost mekanları ise. “ Gönül ne kahve ister, ne kahvehane, gönül hoş bir sohbet ister, kahve bahane” sözünü çok güzel uyguladık biz bu mekanda.

Gecenin herhangi bir saatinde, en olmadık zamanlarda “ben gelmiyorum” dediğim zamanlarda bile, annemin “gene mi oraya gidiyorsunuz?” lafları arasında kendimizi orada bulduğumuz, mutlu olduğumuz, gülmekten midemize ağrılar girdiği, ağladığımız, kızdığımız, oynadığımız, müziğin sesini açıp anneni çıldırttığımız o zamanlar artık mazide. Hatırlayacağım o kadar anı var ki.Bu ev, bu bahçe her şeyden öte onca insanı birleştiren bir saraydı gözümüzde.



Ve son söz dostum;
Biliyorsun ki aslında bu evin yıkılmasıyla en az senin kadar üzüleceğimi ve biliyorsun ki, yaşattığınız bu güzellikler için ne yaparsam yapayım teşekkür edemeyeceğimi.
İyi ki varsın.
...ve bitişi yine Ziya Osman Saba’ya bırakıyorum.
" Hiç olmazsa unutmamak isterdim.
Eski geceler, sevdiklerimle dolu odalar...
Yalniz birakmayin beni hatiralar.
Az yanimda kal çocuklugum,
Temiz yürekli uysal çocuklugum...
Ah, ümit dolu gençligim, "

Labels:

posted by suveyda @ Permalink ¤9:16 AM  
8 Comments:
  • At 10:51 AM, Blogger selma said…

    evet bu ev ve içinde hatıralarr.çok güzel günlerdi onlar.herkesin yaşadığı güzel bir anısı vardır eminim.ama şimdi yıkılacak olması çok acı.o bahçede oturup çay içememek.o evin tadı çok başkaydı.insanın hiç sıkılası gelmezdi.ama en ezından kendimi avutacağım bir şey var.o evde yaşıyon dostlarım hala yanımızda ve eminim ki onlar yanımızda olduğu sürece bu evdeki kadar olmasa da başka bir mekanda aynı mutluluğu neşeyi yaşayacağımıza eminim.

     
  • At 11:21 AM, Anonymous Anonymous said…

    ne desem neyle başlasam bilmiyorum ama şimdiden özlüyorum o günlerimizi evet binalardan nefret eden ben binada oturacam alttan üstten insanları rahatsız ediyomuyum acaba diye düşünecem ki bizim evde bi alt kattaki fareler bide üst katta kalan güvercinler ve kediler rahatsız oluyodu ama hiç şikayet etmiyodular ama şimdi insanlar az teyibin sesini yüksek açtınmı uyarı gelecek gece elektirik süpğrgesini açtınmı bela okuyacaklar belkide ondan sabaha kalacak herşey ve en basiti temizlik günü bile haftada bir gün olacak ve birçok şey gerçi ben o evde misafir gibi olsamda geldiğimde o tadı bulamamak...

    ama sevindiğim birşey varsa ev değişir ama selmam suveydam dostlarım bizim kalbimizi kimse değiştiremez bizim neşemizi kahkahamızı ağlamamızı birbirimizi anlamamızı işde bunları kimse değiştiremez...

    evet suveydam şimdi yan keşke her elini tuttuğumda beni dinleseydinde benle gelseydin...

    sizi seviyorum canlarım...

     
  • At 2:29 PM, Anonymous Anonymous said…

    iki sene evvel çocukluğumun geçtiği dedemin evine gitmiştim. balkonu gölgeleyen yaşlı ceviz ağacının kesildiğini görünce sanki içimden birşey kopmuştu. ağacın dalları kalabalık bir aileyle sabah kahvaltısını yaparken, bizi yoldan geçenlerin bakışlarından saklıyordu. balkonda biraz oturdum, çırılçıplak kalmışım gibi utandım, içeri kaçtım.
    dedem, bir ihtimal babaannemin sözüne uyduğu için eski moda diye üstünde oturulan altına selelerle çamaşırların konulduğu yüklük dediğimiz yeri sökmüş, çekyat almış. öyle üzüldüm ki. mekanlar, hatıralarla canlı bir varlık gibi oluyor zamanla ve onların yokoluşunu seyretmek bir yakınını kaybetme hissini yaşatıyor sana.

     
  • At 5:25 PM, Anonymous Anonymous said…

    Boşver be Suveyda, zaten bu hayatta hangi şey yerinde duruyor ki?
    Vücudumuzun binasından da her gün bir taş düşüp gitmiyor mu? Bu dünyada "benim" diye sahip çıktığımız şeylerin hiç birisi bizim değil ki.
    Ne demiş bir yazar, "benim dediklerim benim olsaydı, hiç birini terk eder miydim? demek ki hiçbir şey benim değilmiş" (A.Yıldırım)

    Yunus Emre'nin dediği gibi, " Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi?"

    Sana ve seni sevenlere ve de senin sevdiklerine cennette en güzel köşkleri nasip etsin Rabbim diyor, bu ümitle teselli olmanı diliyorum.

     
  • At 9:31 PM, Anonymous Anonymous said…

    Ben bu günü çok seviyom:)
    çünkü bir şeyleri değiştirme şansına şu an ....ah oda geçti:)
    sahibim;

    Allahıma yaranmam için yine anlar bahşedilmiş:
    ona dua etme onunla rezonansa geçme için:)
    biz hep beraber zaten inşallah cennette o eskilerden çok daha güzel eğleneceğiz;

    onlar eskide kaldı::)
    şimdi yeni aşklar zamanı!!!!

     
  • At 4:09 PM, Blogger suveyda said…

    aman yaa, ben herkese yazmıştım o kadar hepsi uçup gitmiş.revamı bu bana ya.baştan başlıyorum bloğum gene yanlış yaparsan bende sana yanlış yaparım bilesin.
    bismillah




    selma,
    selmacım haklısın aslında.netekim aşkam gördük bişey değişmediğini:)
    yine de o evin farklı olduğunu belirtelim.yoksa onlar bizlerle, biz onlarla olduğumuz sürece ev mev vız gelir gibime geliyor seninde dediğin gibi:)
    kedi gibi alışmıştık biz oraya.
    bide sakın akşama, bana kedi mi dedin diye bişey deme bana emi:)




    ev sahibinden biri,
    evin en çılgın sahibesi desek daha doğru olmazmıydı:)
    boşver ya dostum, aç sen gene müziğin sesini, makinayıda aç, en fazla bir kaç tık tık gelir alttan, bide daha fazlası bir gece kodeste sabahlarsın ne olcak:)
    sanmıyorum ki sana biri bişey desin.zor yani.ama annenden kork bence:)
    dostum benim, sen hangi evde olursan ol ben seni hep seveceğim.sende beni sev.ömrümüzün sonuna kadar ilanı sevgi edelim birbirimize:)
    bide varya senle gelmeyip kaçırdığım o kaymaklara.yediklerime sayarım artık ne yapalım.
    fareli evin çılgın sahibesi seviyorum seni.






    masuda,
    aslında masuda, seninki sanki daha üzücü bir durum.olaya şahit olmak hüzünlü olsa da, geriye dönüpte olanların olmadığını görünce insan daha çok üzülebiliyor.seni anlıyorum.çünkü dedem de pek çok ağacın hayatına son vermiştir:)
    cana geleceğine mala gelsin sözü bir nebze imdadımıza yetişse de hüznümüze engel olamıyor işte.
    hoş zamanla buda geçiyor ya neyse...






    gönül pınarı,
    boşverdim gönül pınarı:)
    haklısınız tabiki.üzerimizde bulunan elbiseye kadar, taşıdığımız kalbimiz kadar her şey zaten bize emanet değilmi.nasıl olsa bir gün gelip bizi terkedecekler.babasını kaybeden bir arkadaşım bir gün babasının giysilerini yaktığını söylemişti.ben de nasıl kıydığını sorunca, "babamın ölüsüne dayandı bu yürek, bu paçavralaramı dayanamayacak" dediğinde durup bir daha düşünmüştüm.eşyada aslolan bizim anılarımızdı ama vazgeçilmez değillerdi.
    "malda yalan mülkte yalan, var gel biraz sen oyalan" denildiği gibi...






    hilal,
    oy maşallah hilal, ne rahatsın sen öyle:))
    şaka bir tarafa hilalcim,bakış açın güzel.ben arada arıza yapar takarım öyle eften füften konulara.sen bana bakma, bana böyle güzel sözler, sloganlar söyle.
    şimdi yeni aşklar zamanı gibi:))

     
  • At 7:58 PM, Anonymous Anonymous said…

    Abla ben kendimi bazen anlayamıyorum;
    o an sezen ablamı(oda senin gibi ablamdır:)) dinliyodum
    bana onları hatırlattı:)
    enteresandır bana sezen ablam hep ahireti anlatır:)
    ciddiyim....
    sonrada açarım Mustafa ismail dinlerim...

     
  • At 12:10 AM, Blogger suveyda said…

    hilalcim , şu bizim sezen abla demi:)
    olsun be hilalim, bazanda anlamayalım kendimizi ne olacak.
    hep anla hep anla nereye kadar dimi ama:)
    ahireti hatırlamak güzeldir.

     
Post a Comment
<< Home
 
 

about me
gelirsin gidersin dostumsun, gelmezsin gitmezsin neyimsin
Udah Lewat
Archives
Dua
Allah’ım, Sana tutunuyorum, Kimsenin yere atmasına izin verme beni. (Sadi)
Martı

“Yaşamak için ne çok sebep var,” diye düşünüyor uçmanın anlamına vardıkça. Kabiliyetlerinin sınırlarını aşmak, onu yaşatan en büyük sebep. Onun için balıkçı teknelerinin etrafında o rutin, sıkıcı dönüp dolaşmadan başka sebepler de var yaşamak için. Cehaletimizi kırabiliriz. Becerilerimizi, yeteneklerimizi ve zekâmızı kullanarak kendimizi bulabilir, kendimiz olabiliriz. En önemlisi hür olabiliriz!

Böyledir

Başkasını kıran, inciten bir insanın kendisi de bundan mutlaka yara alır.Kötülüğün oku mutlaka geri döner

Budur

Ne gökte, ne denizde, ne dağların içinde, ne de ormanların kuytu bir köşesinde, hiçbir yer yoktur ki, insan yaptığı fenalıktan, karşılığını görmeden, kurtulup sıyrılabilsin

Arkadaşlar
Designed-By

Visit Me Klik It
Credite
15n41n1