Wednesday, April 25, 2007
23 NİSAN NEŞE DOLUYOR İNSAN.YA SONRA?

Malumunuz geçen gün 23 Nisan Çocuk Bayramı’nı kutladık.Sokakta gezen cıvıl cıvıl çocuklar bir gözün görmek isteyeceği en güzel tablolardan biriydi.Bugünde bayramın sonraki günlerinden biri olarak okul zamanımın en sevmediğim günleri olarak hafızamda yer etmiştir.Olaya balıklama dalmış olsamda bunun bir izahi var elbette.

Okuldayken; resim, beden eğitimi ve müzik derslerinden nedense pek hazetmezdim.Tamamen beceri, yetenek ve istek işi olan bu derslerle nedense yıllarca beraber olsakta birbirimize kanımız pek kaynamamıştır ve aynı ortamda bulunup ortama uyma zorunluluğundan öteye gidememiştir.Aramız bazan ısınsa bile fokurdadığını gören duyan olmamıştır.

İşte bu sebeple bayramdan sonra gelen ilk resim dersinde , “acaba bugün ne resmi yapacağız düşüncesiyle bakan bizlere” dönüp “çocuklar bayram izlenimlerinizi resmedin” cümlelerini duymak, benim gibi resim çizme fukarası için yeterince yıkıcı, hatta iç çökertici sayılabilirdi.Bütün ders boyunca insan çizememenin ezikliği ve siniriyle ona buna dönüp “sen ne çizdin” demekten öteye gidemiyordum ve bana soranlara hep cevabım hazırdı.

-“Arkadaşlar bayram oldu bitti bende, herkes evine gitmiş, bende boş sahayı çizdim.” diyerek bomboş sayfayla kalmışlığım az değildir.

Hocanın “bitiremeyenler evde devam etsinler” cümlesi o anlık bir rahatlama sağlasa da eve gidince gökten zembille yetenek inmeyecekti ya.Bir yandan şükrediyordum, güzel resim çizen arkadaşım, en iyi arkadaşım olduğu ve aynı sırada oturduğumuz için.Dostluk böyle zamanlarda belli olur diyerek az kol kanat germedi bana.

Resim dersinde notumun düşük olmamasına sanırım çizdiğim manzara resimlerine borçluyum.Bu konuda fena sayılmazdım.Bir gün bitecek mi bu çin işkencesi diye düşünürken, liseyi en çok resim dersi olmadığı için sevmiştim diyordum ki şimdi “halaaaa bana resim çizsene” diyen yeğenlerimi küçük halalarına yollayarak püskürtebiliyorum.Bakalım nereye kadar.

Gelelim beden eğitimi dersimize.Dikkatinizi çekiyorum özellikle beden eğitimi yazıyorum.Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek içermiş hesabınca bir yaram var bunda da.

Hocamız beden demeye kızdığı için bu şekilde söyleyenleri kendi usulünce cezalandırmaya çalışmıştı.”Hay dilimi ısırsaydım da demeseydim” dememe fırsat kalmadan yüz defa beden eğitimi yazma cezasına çoktan çarptırılmıştım.Bin defa yazdırılan arkadaşlarımı görmek bile yüreğime su serpmiyordu.Bir ders daha kendisinden nefret ettirilmeyi başarmıştı.Haklıydı ama bu şekilde değil.Cezası etkili olsaydı bugün de beden demezdim, aksine antipati kazanmama neden oldu.

Ve müzik.Beni oflayıp puflattıran bir ders daha.O flüt zımbırtısını hâlâ saklasam da o zamanlar hep birinin kafasında parçalama hissi uyandırırdı bende.Ya ben çalamıyorum, öyle bir becerim yok, isteğimde yok zaten neden beni zorluyorsunuz? Vermemiş işte Mabud, neylesin bu mahmud.Hem ben öyle ulu orta şarkı söylemekte istemiyorum.”Urfanın etrafı dumanlı dağlar aman aman “ diyene eşlik ederim o kadar.Sol anahtarını ilk çizişimde yuvarlayamamak bir tarafa yaptığımız kanonlar çok eğlenceliydi oda diğer tarafa.

Yetmiyormuş gibi, sen tut koroya kat. “Oynatmaya az kaldı, doktorum nerde” demeden önce “o kadar kişi arasında benim sesim zaten belli olmaz” gibi züğürt tesellisiyle avunmakta cabası.

Diyorum ki; olmuyor böyle.Zorla güzellik olmuyor ve buna estetikte yapılmıyor.Bir insanı geliştirmek, yetiştirmek ve kazanmak isteniliyorsa becerileri neyse onun üstüne gitmek gerekiyor.Olmayan becerilerinin üstüne gidip nefret ettirmenin bir alemi yok.Belki matematik, türkçe veya diğer derslere çalışarak bir şeyler yapabiliriz ama biliyoruz ki bu dersler öyle değil.

Karne günü gelip anne babalara karneler gösterilince bu üç derse hiç bakmadan geçerler.Zaten o dersler hep kolaydır, yapılamayacak ne vardır?Herkes alır o derslerden iyi notları.Öyle olsaydı, bu ülkede ressam, sporcu ve müzisyen bolluğu olurdu, uluslar arası başarılarımız olurdu.Bu kadar akademisyen öğretmenin ötesinde, bildiğini sergileme ve sunma yoluna giderdi.Oysaki bahsini ettiğim kişiler, parmakla gösterilebilecek kadar az. Çünkü o notlar becerilerin ve isteklerin notları değil.

Şimdi sırasında oturup “acaba ne çizsem” diye kıvranan öğrenciye ne denilebilir ki.
Çizme bir şey, bayram olmuş bitmiş, ne çizebilirsin ki…
Bir 23 Nisan neşesi de böyle kursakta bıraktırılır işte.Güzel kıyafetler giymek dışında nasıl sevinsin ki çocuklar?
Yine de gülmek en çok çocuklara yakışıyor, nasıl olsa onlar neşelenecek bir şey bulurlar.
Etrafınızda sevgi pıtırcıkları eksik olmasın inş...

Not: Çok uzun yazı oldu, birkaç gün idare eder artık:)

Labels:

posted by suveyda @ Permalink ¤10:21 AM  
5 Comments:
  • At 11:36 AM, Blogger ERDIL said…

    Sn.Süveyda kardesim.Yorumum,birinci paragrafa olsun; yazin da anlatmak istedigin konu hakkin da yorum yapmiyacagim.Bilerek/Bilmiyerek ilk bölüm de yazdiklarin hakkinda söyliyecegim tek sey.O okul siralardan bu günlere kadar gecen zaman icersinde Bayram ertesi hakiki tabloyu hala sayfalara aktarilabildigimi;cizildigini göremedim.23 Nisan Cocuk bayrami ertesi günü cocuklara tümüyle bakalim.Tablo o kadar da renkli olacagini sanmiyorum.Sayfanin cogu beyaz kalmasi tamaminin cilememesi nedeni bunu göstermiyormu.
    Saygilarla.

     
  • At 11:37 AM, Blogger ERDIL said…

    düzeltme "cilememsi" cizelememesi.

     
  • At 3:47 PM, Anonymous Anonymous said…

    pek kıymetli süveyda hanım:))Öncelikle duygularıma tercüman olduğınuz için size teşekkürü bir borç bilirim!(bu uslübla yazarsam bu yorum bitmez:)cümleler çok uzun oluyo ya!)
    .....
    (normale dönelim:)))
    Benim gibi birilerinin varolduğuna ne kadar memnun oldum bilemezsin...Ben resim yapamam,flüt çalamam deyince herkes boş boş yüzüme bakıyodu.Kimseyi inandıramıyodum.Orta sona kadar hocaya rica ,arkadaşa minnet derken topallaya topallaya geldim!Ve orta sonda olan oldu!Resim dersinin önemsenmediğini düşünerek kapris yapan,bir öğretmen geldi!Hepimiz resim dersinde sünyayı kurtarıyomuş havasında ciddiydik.Allahım kabus gibiydi...Yok kara kalemmiş yok guaj boyaymış...Olmuyo yapamıyorum yaaa!Allah Allah!
    Tam karneye zayıf gelecek diy düşünürken aklıma bir fikir geldi...Gittim hocaya dedim ki;''Hocam bana araştırma görevi verin...Resimle ilgili bir şey!Ne olsa yaparım!''Bizim ki düşündü,düşündü ve ''Tamam !''dedi.Allahım ne kadar sevinmiştim ...Tam 5 sayfa renkler kontrast renkler ,perspektif ,açı...falan filan hepsini ezberlemiştim...sonuçta notu kurtardık.Ama aklımda ezberlediğim bilgiler değil hocanın acımasızlığı kaldı...

    Not:hocam yorumu okursanız saygılarımı sunarım:)

     
  • At 11:39 PM, Anonymous Anonymous said…

    seçtiğin konu ve bağladığın son harika olmuş gerçekten, 23 nisan elinde balon ağzının kenarında pamuklu şekerle ve tabi gösteri kıyafetleri üzerindeyken nekadar da güzeldi. şimdi stadyumun hemen yanındaki evimizde sabah bando sesleriyle uyanıp ne bu yaa uyutmuyolar insanı die kızıyoruz, zaman geçiyor insan değişiyor işte, küçükken en sevdiğin şeyler büyüyünce okadar sıradanlaşıyor malesef..
    resim derslerinden hakkaten ben de acaip muzdariptim hele de benden picasso kabiliyeti isteyen bir ögretmenimiz varken. büyük bi hevesle resmimi götürüp bu da ne hiç güzel olmamışş die beni motive(!) eden sevgili hocam, seni hala sevmiyorum :))
    "beden" (bunu böle deme konusunda inatlaşmak hoşuma gidiyor)ve müzik derslerinde pek derdim olmadı, bence de bu dersler herkese zorunlu olmamalıydı, ızdırap olmamalıydı velhasılı:) "hobileriniz nelerdir" deyince yazacak bişilerimiz olmalıydı daha adam akıllı ve arkasında durulabilcek cinsten..
    uzuun bi hoşbulduk oldu böle:) yazmayı ve yazılarını özlemişim..

     
  • At 7:41 PM, Blogger suveyda said…

    erdil bey,
    erdil amca benim için zaten durumun ne olduğunu yazdım.şahsım adına zaten hiç renkli sayılmazdı.evet çocukken güzel elbiseler giymek, o coşkuyu yaşamak güzeldi, üstelik büyük görevler veriliyordu, kah öğretmen olabiliyordun, kah doktor, buraya kadar herşey güzelken bu kadar güzel tabloyu resmileştirmek noktasında tıkanma oluyordu ve bunu düşünmek bile neşenin kaybolmasına yetiyordu.





    bediş,
    bediş asıl varya benim gibi birinin olması beni daha çok sevindirdi.nasıl bahtiyar oldum bilemezsin:)
    senin ağzında bayağı yanmış.
    benim notlarla hiç sorunum olmadı ama çektiğim rahatsız olduğum durumlar bana fazlasıyla yetiyordu.
    bedis'in hocası oku bunları:)
    hı bide şey, sen daha gıymetlısın:)





    trkn,
    türkancım hoş geldin ya.uzaklarda olsan da bir daha bu kadar uzaklara gitme.yazmandan, konuşmandan bizleri mahrum etme.
    tamammı:))
    çok sevindim ama dönmene bu da dipnot olsun.
    şu cumhurbaşkanlığı seçimi atlatılsın bu zorunlu dersler için meclise gidip sunacam gerekenleri.)
    bayağı ızdırap çeken varmış bu konuda.
    keşke daha farklı olsa istiyor gönül ama böyle gelmiş böyle de gidiyor işte.
    bende senin yorumlarını özlemişim:)

    ben bu yorumlara yazarken kuzenim geldi, resim çiz bana diyor.deminden beri bekletiyorum.selma gelsin yapar sana diye.oh be geldi.kurtuldum:)

     
Post a Comment
<< Home
 
 

about me
gelirsin gidersin dostumsun, gelmezsin gitmezsin neyimsin
Udah Lewat
Archives
Dua
Allah’ım, Sana tutunuyorum, Kimsenin yere atmasına izin verme beni. (Sadi)
Martı

“Yaşamak için ne çok sebep var,” diye düşünüyor uçmanın anlamına vardıkça. Kabiliyetlerinin sınırlarını aşmak, onu yaşatan en büyük sebep. Onun için balıkçı teknelerinin etrafında o rutin, sıkıcı dönüp dolaşmadan başka sebepler de var yaşamak için. Cehaletimizi kırabiliriz. Becerilerimizi, yeteneklerimizi ve zekâmızı kullanarak kendimizi bulabilir, kendimiz olabiliriz. En önemlisi hür olabiliriz!

Böyledir

Başkasını kıran, inciten bir insanın kendisi de bundan mutlaka yara alır.Kötülüğün oku mutlaka geri döner

Budur

Ne gökte, ne denizde, ne dağların içinde, ne de ormanların kuytu bir köşesinde, hiçbir yer yoktur ki, insan yaptığı fenalıktan, karşılığını görmeden, kurtulup sıyrılabilsin

Arkadaşlar
Designed-By

Visit Me Klik It
Credite
15n41n1