Wednesday, February 28, 2007
SİTEMİMDİR

28 Şubat ile ilgili bir yazı yazmak istedim.Yazdım sildim, yazdım sildim.Aklımdan geçenleri dökemedim, dökmek istemedim belkide.Aradan koca on sene geçmiş.İnsan neler yapmaz ki on senede.Bir sürü şey yapılabilir hemde.Bir gün değil, bir ay değil koca on sene.Say say bitmiyor.İnsanın saçlarına aklar düşebilir bu geçen yıllar arasında, yeni saçlarda çıkabilir.

Yeni doğan bir bebeği düşünün.On yaşında olacak, onca gün yaşamış olacak, onca saat.On senede binlerce isteği, hayali, umudu, hayal kırıklığı, iyi günü, kötü günü olmuş olacak.Tonlarca yemek yemiş, litrelerce su içmiş olacak.Okuma yazma öğrenecek, doktor olmak isteyecek, belkide mühendis, avukat, öğretmen, belkide başbakan.Yada hiçbir şey.Koca bir hiç hemde.

Şimdi bunları yazarken bile fark ediyorum ki gene bir şey yazmak istemiyorum, yazdıklarıma rağmen.Olayın siyasi tarafına hele hiç girmek istemiyorum.Ne olmuş, ne bitmiş, neler yaşanmış hepsi dipsiz bir kuyuya girip iğne aramak kadar yorucu..Köşe yazarlarının yazıları 28 şubat içerikleriyle dolu.Durumu övenler, yerenler, arkasında duranlar, destek olanlar, köstek olanlar, sevinenler, üzülenler, canı yananlar, yanmayanlar,itirafçılar, günah çıkartanlar, pişmanlar, memnunlar, nihayetinde biri bininden farklı düşünceler.Haklı ya da haksız olarak kategorize etmek bile zor ve anlamsız.

Geçmişte kaldı artık demek istiyor gönül ama yazması bile zor bunu.Olaylar geçmişte kalsa da boyutları, yansımaları hep gelecekte.Birilerinin acı çekmesi, birilerini sevindiren bir zaman dilinden geçtik değil mi?Birilerinin gözyaşısı birilerine sevinç naraları attırdı değil mi?Birilerinin hayalleri, umutları, yılları ayaklar altına alınıp ezilirken birilerinin bakışlarına maruz kalındı değil mi?Birileri diğeri olunca birileri de öteki oldular değil mi?Biz olmasını, biz demesini, karşımıza sadece boşluğu alarak durmasını isteyemedik değil mi?

Hep karşı karşıya geldik.Yaratılışımıza uygun bir türlü insan olmayı beceremedik.Şucu bucu olmaktan kurtulamadık.Oysa insandık biz.Unuttuğumuz kadar, hatırlamak istemediğimiz kadar, gözardı ettiğimiz kadar insandık.İnsan olmayı unuttukça, saygı göstermesini de unuttuk.Aradan şimdi on koca sene geçtiğinde bile hala insan olduğumuzu hatırlayamıyoruz.Şimdi korkum on sene daha geçse, insanlığımızı hepten kaybetmemiz.

Kardeşçe yaşamak bu kadar mı ırak olmalı bize?İllaki derin yaralar açmamız, vurmamız, kırmamız mı lazım?Herşey daha fazla nefes almak içinse, daha fazla yaşamak içinse, dağlara çıkıp oksijeni ciğerlerimize dolduralım.O zaman belki anlarız aslında kimsenin hayatına elimizi uzatamayacağımızı, yaralar açamayacağımızı.

Zor ki ne zor.Daha çok fırın ekmek yememiz lazım.Siyasetten değil, etten kemikten, bir kan pıhtısından, balçıktan oluşan insandan bahsediyorum.Bir de insanlıktan, yaşamaktan, yaralardan, derinlerden, diplerden, çiçekten böcekten…………….............

Kalın işte nasıl kalmak istiyorsanız.

Labels:

posted by suveyda @ Permalink ¤12:46 PM  
6 Comments:
  • At 2:09 PM, Anonymous Anonymous said…

    Ne Yapmak Gerek

    Biz muhabbet fedaileriyiz husumete vaktimiz yoktur diyor büyük üstad
    Yaradılanı severiz yaradandan ötürü diyor büyük şair
    Gel kim olursan ol yine gel diyor büyük mutasavvıf

    Şefkat ve merhametle kucaklar açılmış bekleniyor tüm insanlık
    Nazikane nezihane ve kavl-i leyn ile sevgi ve hoşgörü iklimine çağrılıyor herkes

    Ama nedense halen birilerinin içindeki kin ve adavet bitmiyor
    Halen inanan insanlar potansiyel suçlu kabul edilip çeşitli zülümler yapılıyor
    Maalesef masum müminler mümineler yalan ve iftirlarla taciz ediliyor
    Özgürlükler kısılmak fikirler bastırılmak isteniyor
    Bilerek veya bilmeyerek sapla saman her zaman karıştırılıyor
    Dünyevi menfaatler için ahiretler feda ediliyor

    Yine de şefkatle merhametle nazikane nezihane tebessüm ederek güzel bir lisanla bunlar bilmiyorlar deyip İmani güzel şeyleri anlatma kin ve adavet tohumlarını ortadan kaldırmak için çalışmak hepimizin görevi olmalı
    Gayret bizden hidayet Allah'tan
    Allah hepimize ve herkese insanlık ve kardeşlik şuuru versin

     
  • At 8:38 AM, Anonymous Anonymous said…

    28 Şubat deyince, benim yorum yazmamam mümkün değildi. 27 Mayıs hariç, diğer darbe, muhtıra ve süreçleri bizzat yaşayan ve acı hatıralarını hafızasında taşımakta olan birisi olarak, benim de bir şeyler söylemem gerekiyordu. 27 Mayıs'ın acısı babalarımızın yüzünü soldurmuştu. Onların iç çekip hüzünlenmesine çocukken fazla anlam veremiyordum. Ama 71 Muhtırasında bir lise öğrencisi olarak millet iradesine karşı cunta iradesinin hakimiyetini içime sindiremedim. 12 Eylül'de ise, silah altında bir asker olarak, hayatımın en zor görevini yapmak zorunda kaldım.

    Sabah saat 04'de silah kuşanıp bir manga askerle sokağa çıkma yasağını uygularken, sabah namazı için camiye gelen yaşlı amcaları " sokağa çıkmak yasak, evlerinize dönün" diye geri çevirirken, ihtilalin ne kadar acımasız bir hareket olduğunu yüreğimin derinliklerinden hissettim. Anarşi ve teröre karşı yapıldığı iddia edilen bir hareket, önce masum ihtiyarları cami kapısından çevirmekle işe başlıyordu. Sonrasında ise milletçe nasıl bir bedel ödendiğini ve halen de ödenmekte olduğunu hepiniz biliyorsunuz.

    28 Şubat'ın ise, benim için ayrı bir önemi ve daha derin izler bırakan hatıraları var. Bu postmodern darbe, anarşı ve teröre karşı değil, sözde irtica ve bölücülüğe karşı yapılmıştı. İrtica deyince de neyin kastedildiğini yine hepiniz biliyorsunuz.

    İşte böyle bir ortamda, demokrasi ve özgürlük sevdalısı bazı kalem erbabı arkadaşlar, özgür düşüncelerimizi gazete sütunlarında dile getirdik. 17 Ağustos depremi sonucunda, yaşadığımız süreci de göz önüne getirerek " bu deprem bir ilâhi ikazdır" dedik. Ve ondan sonra da DGM lerde hesap vermeye başladık.

    Üç yıl süren bir mahkeme sürecinden sonra da 18 ay hapse mahkum olduk. Yani, o zaman için meşhur olan 312. maddeden düşünce suçlusu olarak hüküm giydik.
    Bir yandan 28 Şubat süreci, bir yandan da AB süreci devam ediyordu. Kopenhag kriterleri çerçevesinde çıkartılan "uyum yasaları" bizim meşhur 312 nin de değiştirilmesini zorunlu kıldığı için, cezamız tam infaz aşamasında ertelendi ve yeniden yargılandık. Yasalar değişti, yasa maddeleri değişti, 312 gitti yerine 216 geldi, DGM ler kaldırıldı ama, bizim cezalar değişmedi. Yeniden yargılandık, yeniden ceza aldık...Ama Rabbim onların hükmünü değil de, kendi hükmünü icra etti, cezamız şartlı olarak ertelendi, şimdilik dışardayız.....
    Kısacası, bu süreçte mağdur olduk, mahkum olduk ama, çok şükür mağlup ve mahcup olmadık.

    Bu kadar uzun cümlelerle özetlediğim ve şahsıma ait olan bir dava ile başınızı ağrıtmış olabilirim. Ama ağrıyan tek benim başım olsa, bu baş bu davaya feda olsun der geçerdim. Asıl milletimin başı ağrıdı ve yıllardır hiçbir ağrı kesici bu ağrıyı dindiremedi.

    Neyse, herkes vazifesini yapmaya devam ediyor. Bizim vazifemiz de, her zaman ve her şart altında Hak’kı dile getirmeye devam etmektir. Müspet hareket düsturundan ayrılmadan, doğruları eğip bükmeden, ortalığı kırıp dökmeden hak ve özgürlükleri savunmaya devam etmektir.

    Benden önce yorum yazan kardeşimizin dediği gibi, Üstâdım ne güzel söylemiş, “Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yok”.

     
  • At 8:44 AM, Anonymous Anonymous said…

    Suveyda, benim yorum da senin yazıdan uzun oldu ama kusura bakma, dert insanı söyletiyor.

     
  • At 9:53 AM, Blogger suveyda said…

    mehmet bey,
    bakış açınız çok güzel.Ki zaten Şükürler olsun öyle bakanlardanız.
    Yalnız şu da var ki, kendi adıma kabul edeyim ki bizde insanız, bizde üzülebiliyoruz, sanırım bu duygular neticesinde bu yazı ortaya çıktı.
    yoksa her halukarda sizin dedikleriniz geçerlidir.
    çelme takmışım ben bu dünyaya.
    teşekkürler paylaştığınız için.Hatırlamak, hatırlatmak güzel bunları.





    gönül pınarı,
    önecelikle yorum uzun olsun, hiç ama hiç sorun değil zevkle okuyorum ben bütün yorumları, roman gibi:))

    ikincisi, tekrar geçmişler olsun.
    Allah bir daha yaşatmasın o günleri diyorum.hEP derim her zaman beterin beteri vardır.ki bakıyorum siz en beterlerini yaşamışsınız.Ki daha ne beterleri vardır.bütün bunları bu nesil çektiyse duam odur ki inşallah çocuklarımız böyle günleri yaşamazlar.özgür bir ülkede rahat konuşup rahat yazabilirler.kimse "ben böyle düşünüyorum " diye yargılanmaz.bu günleride görürüz inş.
    herşey geçici, herşey fani.kim kalıyor ki geri.O günleri sizlere, babalarımıza, dedelerimze ve nihayetinde bizzlere yaşatanların kaçı var, hangisinin yüzü güldü.Gülmezde, gülmeyecekte.
    üzüldüğüm mesele hala "iyki olmuş" diye savunanlar ve gerekli dersi çıkaramayanlara.
    ne diyeyim Allah herkese akıl fikir versin.
    herkesin yarası kendine, herkes bir yara taşıyorsa, taşımasını kabullenmişse, acıtsada, yara olması güzeldir.
    kanasada, yaksada vardır alacağımız bir ders elbet.

    teşekkürler gönül pınarı yaşadıklarınızı içten paylaştığınız için.

    ahanda benim cevabımda ne uuzn oldu işte:))

     
  • At 11:42 AM, Anonymous Anonymous said…

    Muhterem Suveyda ve Gönülpınarı
    Yazdıklarınız tamamen çok doğru şeyler ve aynen paylaşıyorum
    Tüm masumlara yapılanlar sizin yaşadıklarınız ve bizlerin yaşadıkları zülüm ve işkencelerin haddi hesabı yok
    Anlatmakla da bitmez
    Bu acıları aynen hissediyor ve sizlere hak veriyorum
    Hepimizin içi buram buram yanıyor
    Ama sevgili gönülpınarının dediği gibi müsbet hareket görevimiz
    Masumlara zulmedenlerin islahı için müsbet davranışlar sergiliyelim ve dualar edelim
    Ama hiç yılmayalım ve korkmayalım
    Madem Allah var O bize yeter
    Allahı tanıyan ve bilen bütün kainata meydan okuyabilir
    Sultan-ı kainat birdir herşeyin anahtarı Onun yanında ve herşeyin dizgini Onun elindedir
    Rabbim imtihanlarımızı kolay geçirsin ve kaldıramayacağımız yükleri omuzumuza yüklemesin
    İslah olmayan zalimler için de sabredelim çünkü cehennemin varelığıyla teselli bulalım :
    Ve haykıralım Zalimler için Yaşasın Cehennem...

     
  • At 12:17 PM, Blogger suveyda said…

    mehmet bey,
    bende size katılıyorum.
    hepimiz birbirimize katılıyoruz ne güzel:))
    hoş demişsiniz, güzel demişsiniz, ben arada öyle sitem ederim.takmayın siz beni:)
    şimdi dünü dünde bırakalım desem havada kalacak ama az unutalım, yoksa bu yara deştikçe kanar.

     
Post a Comment
<< Home
 
 

about me
gelirsin gidersin dostumsun, gelmezsin gitmezsin neyimsin
Udah Lewat
Archives
Dua
Allah’ım, Sana tutunuyorum, Kimsenin yere atmasına izin verme beni. (Sadi)
Martı

“Yaşamak için ne çok sebep var,” diye düşünüyor uçmanın anlamına vardıkça. Kabiliyetlerinin sınırlarını aşmak, onu yaşatan en büyük sebep. Onun için balıkçı teknelerinin etrafında o rutin, sıkıcı dönüp dolaşmadan başka sebepler de var yaşamak için. Cehaletimizi kırabiliriz. Becerilerimizi, yeteneklerimizi ve zekâmızı kullanarak kendimizi bulabilir, kendimiz olabiliriz. En önemlisi hür olabiliriz!

Böyledir

Başkasını kıran, inciten bir insanın kendisi de bundan mutlaka yara alır.Kötülüğün oku mutlaka geri döner

Budur

Ne gökte, ne denizde, ne dağların içinde, ne de ormanların kuytu bir köşesinde, hiçbir yer yoktur ki, insan yaptığı fenalıktan, karşılığını görmeden, kurtulup sıyrılabilsin

Arkadaşlar
Designed-By

Visit Me Klik It
Credite
15n41n1