
Daha önce bir yazımda size Hatice nineden bahsetmiştim.80 yaşındaki Hatice nine, Erzurum’da yaşıyordu ve dokuz yaşındaki engelli torununu her gün hiç aksatmadan, hiç üşenmeden, yüzünü buruşturmadan plastik leğenin içine koyup çeke çeke eksilerde seyreden hava derecesinde, o soğuklarda okula götürüp getiriyordu.O günkü haberleri izleyen ve okuyanlar hatırlayacaklardır Hatice Ninenin bu eşsiz fedakarlığını.
Torunu Mahzun’un, kaderide Mahzun.Doğduğu yıl babasını kaybediyor, bunun üstüne tuz biber olacak olan anneside bırakıp gidiyor başka bir adamla evleniyor.Dedesi, ninesi ve Mahzun’la devam edecek olan üçlü yaşam başlamış oluyor.Bunca yokluğa, ana babasızlığa karşın, Hatice nine, Mahzun’un hem annesi, hem babası, hem eli, hem de ayağı oluyor.Bütün ihtiyaçlarını görüyor ve onu her gün okula götürüp getirme gibi büyük bir yükün altına giriyor.
Mahzun, okumak istiyor ve o beylik lafla büyük adam olmak istiyor.Hani her zaman derim, bir çocuğun önüne ne kadar kolaylık verilirse, her istediği yapılırsa, yeterki okusun diye odası tıklım tıklım hediyelerle, ödüllerle doldurulursa okuması o denli güçleşiyor nedense.Eğitimde herkese fırsat eşitliği sağlanmamış olsa da Mahzun her şeye inat ve azmiyle ne kadar okumak istediğini gösteriyor.Bu değişik bir aşktır, büyük bir aşktır.Bütün yokluklara , yoksulluklara rağmen azmin, heyecanın ve okuma aşkının zaferidir.Ne yazık ki, şehrin göbeğinde a dan z ye her şeyi tamam olan, bir dediği iki olmayan insanların bunu anlamasını bekleyemeyiz.İşte yine bu aşkladır ki, bir nine torununu , yaz demeden, kış demeden yolları aşırır, üstelik sadece bir leğenle.Oysa o leğene bağlanan ipi tutan el, Hatice ninenin sevgisiyle ve aşkıyla doludur.
Bu haberden sonra dünyanın her tarafından Hatice nineye yardım yağmış ve Mahzun akülü özürlü arabasına kavuşmuş.
Özürlü torununu leğen içinde okula götürüp getiren fedakâr insan Hatice Nine'yi, Kimse Yok mu Derneği yılın annesi seçmiş.
Japonların bir sözü vardır. “Allah ilginç zamanlarda yaşatsın” . Japonlarmı bize beddua etti, yoksa halimiz kendimizden midir ince ayrıntısı bir tarafa ilginç zamanlar yaşayan günler geçiriyoruz.Geçmişimizde böyleydi, şimdiki halimiz de.
Neden mi diyorum bunu?
Çünkü bu ülkede bir kısım insanlar, daha anne bile olmayan, annelik duygulardan bihaber olan, anneliğin ne kadar kutsal olduğunu, toplum değerlerini, aile olmayı , aile olmanın neler gerektirdiğini anlamayan, topluma örnek insan dahi olamayan insanı yılın annesi seçme gafletinde bulunarak en büyük hatalarından birisini yapmışlardır.Bu yalnız hata değil, annelere hakarettir.
Ve hâlâ bereket eksik olmuyorsa, dünya bunca zulme, bunca haksızlığa rağmen dönebiliyor, kafamıza meteorlar çarpmıyorsa bunu biraz da Hatice ninelere borçluyuz.Doğurmakla anne olunmuyor ne yazık ki.Bir tarafta annelikten eser dahi olmayan, çocuğunu sokaklara atan , kuyulara sallayan, döven, sigara söndüren anneler, diğer tarafta Hatice nineler gibi fedakar, vefakar, cefakar ve daha binlerce duyguyu özünde barındıran anneler.
Ne ödül verilirse verilsin, hiç biri bu terazi de tartar mı ki acaba?
Torunu Mahzun’un, kaderide Mahzun.Doğduğu yıl babasını kaybediyor, bunun üstüne tuz biber olacak olan anneside bırakıp gidiyor başka bir adamla evleniyor.Dedesi, ninesi ve Mahzun’la devam edecek olan üçlü yaşam başlamış oluyor.Bunca yokluğa, ana babasızlığa karşın, Hatice nine, Mahzun’un hem annesi, hem babası, hem eli, hem de ayağı oluyor.Bütün ihtiyaçlarını görüyor ve onu her gün okula götürüp getirme gibi büyük bir yükün altına giriyor.
Mahzun, okumak istiyor ve o beylik lafla büyük adam olmak istiyor.Hani her zaman derim, bir çocuğun önüne ne kadar kolaylık verilirse, her istediği yapılırsa, yeterki okusun diye odası tıklım tıklım hediyelerle, ödüllerle doldurulursa okuması o denli güçleşiyor nedense.Eğitimde herkese fırsat eşitliği sağlanmamış olsa da Mahzun her şeye inat ve azmiyle ne kadar okumak istediğini gösteriyor.Bu değişik bir aşktır, büyük bir aşktır.Bütün yokluklara , yoksulluklara rağmen azmin, heyecanın ve okuma aşkının zaferidir.Ne yazık ki, şehrin göbeğinde a dan z ye her şeyi tamam olan, bir dediği iki olmayan insanların bunu anlamasını bekleyemeyiz.İşte yine bu aşkladır ki, bir nine torununu , yaz demeden, kış demeden yolları aşırır, üstelik sadece bir leğenle.Oysa o leğene bağlanan ipi tutan el, Hatice ninenin sevgisiyle ve aşkıyla doludur.
Bu haberden sonra dünyanın her tarafından Hatice nineye yardım yağmış ve Mahzun akülü özürlü arabasına kavuşmuş.
Özürlü torununu leğen içinde okula götürüp getiren fedakâr insan Hatice Nine'yi, Kimse Yok mu Derneği yılın annesi seçmiş.
Japonların bir sözü vardır. “Allah ilginç zamanlarda yaşatsın” . Japonlarmı bize beddua etti, yoksa halimiz kendimizden midir ince ayrıntısı bir tarafa ilginç zamanlar yaşayan günler geçiriyoruz.Geçmişimizde böyleydi, şimdiki halimiz de.
Neden mi diyorum bunu?
Çünkü bu ülkede bir kısım insanlar, daha anne bile olmayan, annelik duygulardan bihaber olan, anneliğin ne kadar kutsal olduğunu, toplum değerlerini, aile olmayı , aile olmanın neler gerektirdiğini anlamayan, topluma örnek insan dahi olamayan insanı yılın annesi seçme gafletinde bulunarak en büyük hatalarından birisini yapmışlardır.Bu yalnız hata değil, annelere hakarettir.
Ve hâlâ bereket eksik olmuyorsa, dünya bunca zulme, bunca haksızlığa rağmen dönebiliyor, kafamıza meteorlar çarpmıyorsa bunu biraz da Hatice ninelere borçluyuz.Doğurmakla anne olunmuyor ne yazık ki.Bir tarafta annelikten eser dahi olmayan, çocuğunu sokaklara atan , kuyulara sallayan, döven, sigara söndüren anneler, diğer tarafta Hatice nineler gibi fedakar, vefakar, cefakar ve daha binlerce duyguyu özünde barındıran anneler.
Ne ödül verilirse verilsin, hiç biri bu terazi de tartar mı ki acaba?
Bu sadece fedakarlık değil, bir aşkın öyküsüydü...
Yanlıs hatırlamıyorsam Pınar Altug'da yılın annesi secilmisti bu ülkede... İnsallah bu kez dogru düzgün bir secim yaparlar... ( her kim yapıyorsa artık bu secimi ? neyi kıstas alıyor acaba ? yılın annesini secme hakkı nasıl verildi ki bunlara v.s v.s diye uzar gider bu böyle... )Onların secimi de cokta umrumda sanki :)
ReplyDeletecocukluk ve genclikte pek degilde, Yas ilerledikce annelerin kıymeti cok daha iyi anlasılıyor...
Allah onları basımızdan eksik etmesin...
Bu vesile ile de Anneler gününüz kutlu olsun...
ANEY
ReplyDeleteBu akşam aklıma yine sen geldin
Dersi bıraktım çalışamadım.
Saat 1'e geliyordu Aney, yatamadım
Uyku gözüme girmedi
Sen bu saatlerde benim beşiğimi sallardın
Uykunu harab ederdin benim için
Ağladığım zaman, sancılandığım zaman
Kalkardın, süt verirdin, nane kaynatırdın
Aney, canım aney, kurban aney
Hayalin önümde şimdi anıt gibi durur
Sen şimdi leğenin başına oturmuş, hamur yoğuruyorsun
Yarın ekmek yapacaksın, akşama kadar
Gözlerin tezek dumanından yaşaracak
Alnında ter bulgur bulgur kabaracak
Sıcak bazlamalar yapacaksın.
Ben orda yokum ağlayacaksın
Ağlama Aney ağlama, gündür bu, nasıl olsa geçer
İnsan insana tez kavuşur.
Ben sizi hiç unutmadım, hiç unutmayacağım
Ben okuyorum Aney okuyorum mühendis olacağım
Sana yeni yeni ayzeler alacağım
Dedim ya okuyorum mühendis olacağım
Mektubunda diyorsun ki; bu gece çiğ köfte yaptık
Lokmalar boğazımdan geçmedi
Her sofraya oturuşumuzda senin yokluğun belli oluyor
Biliyorum Aney biliyorum, Senin kalbin ipek gibidir
İncedir, yufkadır, benim yokluğuma dayanamazsın
Özledim diyorsun benim için.
Ben de özledim seni
Babamı da, bacımı da, gardaşlarımı da
Karayazılı memleketimi de
Hepinizi özledim, özledim ama gel gör ki
Kader bu elvermiyor, ne yapacaksın
Rıdvaniye'de sela şimdi
Sisleri perde perde dağıtan bir ses
Sonsuzda Allah'a ulaşan bir yankı
Bir ezan sesiyle uyanır insanlar, yorgun gecede
Uyanır herkes
Köyden şehire saman taşıyan
Deve kervanları gelir bu saatte
Çıngırak sesleri geceyle gündüzü birleştirir
Sabah olur, babam erkenden işe gider
Aney evimiz yine o yokuşta mı?
Dar sokaklar, taş duvarlar arkasında mı?
Eskisi gibi yıkık dökük mü gene?
Ah! Aney Ah! unuttum inan evimizin şeklini
O ev denen köstebek yuvalarını
Kerpiç damları, kuyu suyunu, sıra gecelerini,
Bağ yapılarını...
Yağmur dualarının anılarını yitirdim
Hele sen buraya bir gel de gör
Sonsuza uzayan gökdelenleri, sıra sıra taksileri
Geceleri renk renk ışıkları, denizde vapurları
Balıkçıları, kızları, erkekleri, insan selini
Ama benim hiç birinde gözüm yok
Ne kızlarında, ne taksilerinde, ne de gökdelenlerinde
Benim aklım sizde ve memleketimde...
Ben okuyorum Aney, okuyacağım,
Göreceksin bak mühendis olacağım.
Bizim orda, Ezo gelin, türkü türkü uzanır
Düğünlerde davullar vurulur
Zılgıtlar çalınır, lorke, delilo oynanır
Böylesine gitar denen çalgıyla
Sabahlara kadar ye ye ye diye bağırmazlar
Değil mi Aney
Hani yaz geldi mi, evimizin o küçücük penceresine
Bir çift yusuf tutan kuşu konar ya,
Hani asmamız üzüm tutar, sumaklar sakızlanır
İnsanlar çalışır, harıl harıl kış için
Güneş yandırır o kavruk yüzlerini
Hani sen elinde sıtıl, suya gidersin
İşte o zaman geleceğim, bekle beni...
Ah Aney daha neler var neler sana yazamadığım
Mektubumu burada bitirirken,
Beni büyüten ellerinden, binlerce kere öperim
Canım Aney, Kurban Aney, Can Aney.......
Mehmet Atilla MARAŞ
Tüm eli öpülesi ve baştacı edilesi annelere en içten duygularla saygılar sunarım
rainbowalker,
ReplyDeleteben isim vermedim ama yazıda bahsettiğim kişi aslında o bayandı.bende bilemiyorum ki neye dayanarak seçtiklerini.sanırım o zaman oynamış olduğu film sayesinde bu ödülü aldı ama genede ne alaka yani diyor insan.
ve en güzel tespit gerçekten bu.çocukken ve gençken anlaşılmıyor ama yaş kemale ermeye başlayınca anne daha çok aranıyor nedense.
teşekkürler...
mehmet bey,
ne güzel anlatmış duygularını.
bende katılmakla beraber insan gurbete gidince annesinin kıymetini daha çok anlıyor.ne kadar üzdüğünü, kırdığını farkediyor.sebepsiz yere çıkışları aklına geliyor.bin düşünüp bir defa ağzımızdan çıkmalı sözlerimiz annelerimize karşı.
başımızdan eksik olmasınlar inş.
ANNEM OLSAYDI
ReplyDeleteAnnem olsaydı hiç kimse,yetim demezdi bana
Arkamdan acıyarak bakmazlardı kadınlar
Annem olsaydı, ben de koşardım kollarına,
Ruhuma korku hüzün, veremezdi akşamlar
Annem olsaydı hiçbir dert üzemezdi gönlümü,
Her mevsim gül açardı, kalbimin bahçesinde.
Güneş gibi ısıtırdı yüreğimi kış günü,
Hep teselli bulurdum “yavrum” diyen sesinde
Annem olsaydı kalkar oynardı düğünümde,
Saygı ile öperdim yumuşacık elini,
Ne kadar sevinirdi benim mutlu günümde,
Eve adım atınca anneciğimin gelini.
Yine geç kaldım galiba ama....
Olsun, hani derler ya, " assolistler sonradan çıkar"
Anneliğe layık olan ve ayağının altına cennet serilen anneleri tebrik ediyor, onların ellerinin değil ayaklarının da öpülmesi gerektiğini ifade ediyorum.
gönül pınarı,
ReplyDeleteevet ya assolistler en son çıkar:)))
alemsiniz gönül pınarı.
geç olsun güç olmasın yeter ki.
şiir için teşekkürler.
harika.
ama çok hüzünlü ya:(
annelerin ellerinden öperiz bizde.
#
ReplyDeleteFaydalı bir yazı.. insanî değerlerimizi sorgulamamıza vesile olabiliyor. Benim de bir babannem var, Rabbim sağlıklı ömür versin hayırlısıyla.. kimi zaman, Allah kimseyi benim gibi ana (anne) yapmasın diye ağlayası tutar.. ben neler düşündüğünü anlayamıyorum tabi, bir garip geliyor bu duyguyu böyle yaşaması. Tabi ateş düştüğü yeri yakmakta.. anlamaya çalışıyor, tebessüm ediyorum (onun) bu hâline.
kazım mızrak,
ReplyDeleteAllah babaannenize hayırlı huzurlu sağlıklı ömürler versin öncelikle.
kimbilir neler yaşamıştır ömrü hayatında, ne çileler, ne acılar.
ondandır belki de bu duruşu.
bazan diyorum böyle büyükler için, onlar bizim tecrübe yığınlarımız.
bişey daha öğrendim ve şaşırmamla kaldım.Gülben Ergen hanıma 7 ayrı vakıftan, 7 ayrı kurumdan yılın annesi ödülü verilmek istenmiş, üstelik para ödülü de varmış ama hanımefendi kabul etmemiş.
bu ülke ilginçler ülkesi ya.Yaşamak sa bir o kadar zor.Kime değer verileceğini bilmeyen insan yığınlarıyla dolu.
gelde yazma, gelde konuşma, gelde söylenme.
Ya Sabır!