Wednesday, February 28, 2007
SİTEMİMDİR

28 Şubat ile ilgili bir yazı yazmak istedim.Yazdım sildim, yazdım sildim.Aklımdan geçenleri dökemedim, dökmek istemedim belkide.Aradan koca on sene geçmiş.İnsan neler yapmaz ki on senede.Bir sürü şey yapılabilir hemde.Bir gün değil, bir ay değil koca on sene.Say say bitmiyor.İnsanın saçlarına aklar düşebilir bu geçen yıllar arasında, yeni saçlarda çıkabilir.

Yeni doğan bir bebeği düşünün.On yaşında olacak, onca gün yaşamış olacak, onca saat.On senede binlerce isteği, hayali, umudu, hayal kırıklığı, iyi günü, kötü günü olmuş olacak.Tonlarca yemek yemiş, litrelerce su içmiş olacak.Okuma yazma öğrenecek, doktor olmak isteyecek, belkide mühendis, avukat, öğretmen, belkide başbakan.Yada hiçbir şey.Koca bir hiç hemde.

Şimdi bunları yazarken bile fark ediyorum ki gene bir şey yazmak istemiyorum, yazdıklarıma rağmen.Olayın siyasi tarafına hele hiç girmek istemiyorum.Ne olmuş, ne bitmiş, neler yaşanmış hepsi dipsiz bir kuyuya girip iğne aramak kadar yorucu..Köşe yazarlarının yazıları 28 şubat içerikleriyle dolu.Durumu övenler, yerenler, arkasında duranlar, destek olanlar, köstek olanlar, sevinenler, üzülenler, canı yananlar, yanmayanlar,itirafçılar, günah çıkartanlar, pişmanlar, memnunlar, nihayetinde biri bininden farklı düşünceler.Haklı ya da haksız olarak kategorize etmek bile zor ve anlamsız.

Geçmişte kaldı artık demek istiyor gönül ama yazması bile zor bunu.Olaylar geçmişte kalsa da boyutları, yansımaları hep gelecekte.Birilerinin acı çekmesi, birilerini sevindiren bir zaman dilinden geçtik değil mi?Birilerinin gözyaşısı birilerine sevinç naraları attırdı değil mi?Birilerinin hayalleri, umutları, yılları ayaklar altına alınıp ezilirken birilerinin bakışlarına maruz kalındı değil mi?Birileri diğeri olunca birileri de öteki oldular değil mi?Biz olmasını, biz demesini, karşımıza sadece boşluğu alarak durmasını isteyemedik değil mi?

Hep karşı karşıya geldik.Yaratılışımıza uygun bir türlü insan olmayı beceremedik.Şucu bucu olmaktan kurtulamadık.Oysa insandık biz.Unuttuğumuz kadar, hatırlamak istemediğimiz kadar, gözardı ettiğimiz kadar insandık.İnsan olmayı unuttukça, saygı göstermesini de unuttuk.Aradan şimdi on koca sene geçtiğinde bile hala insan olduğumuzu hatırlayamıyoruz.Şimdi korkum on sene daha geçse, insanlığımızı hepten kaybetmemiz.

Kardeşçe yaşamak bu kadar mı ırak olmalı bize?İllaki derin yaralar açmamız, vurmamız, kırmamız mı lazım?Herşey daha fazla nefes almak içinse, daha fazla yaşamak içinse, dağlara çıkıp oksijeni ciğerlerimize dolduralım.O zaman belki anlarız aslında kimsenin hayatına elimizi uzatamayacağımızı, yaralar açamayacağımızı.

Zor ki ne zor.Daha çok fırın ekmek yememiz lazım.Siyasetten değil, etten kemikten, bir kan pıhtısından, balçıktan oluşan insandan bahsediyorum.Bir de insanlıktan, yaşamaktan, yaralardan, derinlerden, diplerden, çiçekten böcekten…………….............

Kalın işte nasıl kalmak istiyorsanız.

Labels:

posted by suveyda @ Permalink ¤12:46 PM   6 comments
Monday, February 26, 2007
KIRK HADİS GÜLDESTESİ
Âfetü’l ilmi en-nisyânü.
İlmin afeti unutkanlıktır.

Et-tebessümü sadakatün.
Tebessüm etmek sadakadır.

Et-tuhuru şatru’l iman
Temizlik imanın yarısıdır.

A’kilha ve tevekkel
(Deveyi) Bağla ve tevekkül et.

Sûmû tesıhhû
Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz.

Es-salatü imadü’d-din
Namaz dinin direğidir.

Talebü’l helali cihadün
Helal peşinde koşmak cihaddır.

Ed-dellü alel-hayri kefailihi
Hayra vesile olan yapan gibidir.

El-kelimetü’t-tayyibetü sadakatün
Güzel söz sadakadır.

El-cennetü tahte zılali’s-süyuf
Cennet kılıçların gölgesi altındadır.

El-mecalisü bi’l-emaneti
Meclislerdeki söz emanettir.

El-cennetü dar-ül eshıya
Cennet cömertler yurdudur.

Es-savmü nısfu’s sabr
Oruç sabrın yarısıdır.

Es-sabru nısfu’l iman
Sabır imanın yarısıdır.

Es-sabru ınde sadmeti’l ula
Sabır, ilk şok anında gösterilir.

Es-sabru miftahü’l-ferec
Sabır felahın anahtarıdır.

Efdalü ibadeti edvemüha
İbadetin efdali devamlı olandır.

El-Kur’anü hüve’d-deva
Kur’an, sırf devadır.

Men samete neca
Dilini tutan kurtuldu.

Re’sü’l-hikmeti mehafetullah
Hikmetin başı, Allah korkusudur.

El-ıdetü atıyyetün
Vaad edilen verilmelidir.

Ed-duaü silahu’l mü’min
Dua müminin silahıdır.

İsmah yüsmah lek
Müsamaha et ki sen de göresin.

Es-salatü nur’ul-mü’min
Namaz müminin nurudur.

En-nedemü tevbetün
Pişmanlık tövbedir.

El-mescidü beytü külli takıyyin
Mescid, takva sahiplerin evidir.

Ed-duaü hüve’l ibadetü
Dua ibadettir.

El-cümuatü haccü’l-mesakin
Cuma fakirlerin haccıdır.

Hüsnü’s-suali nısfu’l-ilm
Güzel soru ilmin yarısıdır.

Es-selamü kable’l kelam
Önce selam sonra kelam.

İza gadibte fe’sküt
Öfkelendiğinde sus.

Kesretü’d-dahiki tümitü’l kalb
Çok gülmek kalbi öldürür.

Es-savmü cünnetün
Oruç kalkandır.

Es-subhatü temneu’r-rızk
Sabah uykusu, rızka engeldir.

El-hamrü ümmü’l-habais
İçki kötülüklerin anasıdır.

Zina’l-uyuni en-nazar
Gözlerin zinası bakmaktır.

El kanaatü malün la yenfed
Kanaat bitmez bir sermayedir.

El-hayaü mine’l iman
Haya, imandandır.

El-mer’ü ala dini halilihi
Kişi, arkadaşın dini üzeredir.

Labels:

posted by suveyda @ Permalink ¤10:25 PM   3 comments
Sunday, February 25, 2007
KÖPEKLER VE SAHİPLERİ










Labels:

posted by suveyda @ Permalink ¤11:10 PM   8 comments
Friday, February 23, 2007
İNSAN OLMAK

Güçlü olmalısın

Üstün olmalısın

Ama sevecen ve hoşgörülü

Kimse seni ezmemeli

Sen kimseyi hor görmemelisin

Labels:

posted by suveyda @ Permalink ¤10:52 PM   4 comments
Thursday, February 22, 2007
HAYIRLI CUMALAR
Sahte para ve sahici dua

Garip bir fırıncı vardı.Kendisine sahte para verseler de alır, paranın sahteliğini bildiği halde parayı verene söylemez ve istediği ekmeği verirdi.Onun bu haline herkes şaşar ve kimse bunu neden yaptığını anlamazdı.

Nihayet ölüm vakti gelip çatınca, fırıncı ellerini yüce dergaha açtı ve şöyle yalvardı:

“Ey Allah’ım, biliyorsun ki yıllarca insanlar bana sahte dirhem getirdi ve ben bunu onların yüzlerine vurmayıp istediklerini verdim.Şimdi de ben Senin huzuruna sahte taatlerle geliyorum, ne olur onları yüzüme vurma”

CUMANIZ MÜBAREK OLSUN…

Labels:

posted by suveyda @ Permalink ¤11:33 PM   5 comments
Wednesday, February 21, 2007
İLGİNÇ BİR DAVETİYE


Evlilik Yasaları

1-Yüzüğümüz yasalarla değil, duygularımızla birbirimizi seveceğimizin teminatıdır.

2- Kurşunumuz sevgi, şarjörümüz hoşgörü olacak ve ancak bu silahlarla savaşılacak.

3- Ortak karar vermeden hava bile alınmayacak.

4- Sanat çalışmalarımızda kişiler özgürdür.

5- İki kişi bir anda konuşmayacak ve susmayacak.

6- Evimize Orhan Pamuk romanları, Yonca Evcimik ve Emrah kasetleri sokmak yasaktır.

7- Kesinlikle O partiye oy verilmeyecek.

8- Televizyon izlemek ve teybi kapatmak yasaktır.

9- Burç tutmak yasaktır.

10- Yangında ilk kurtarılacak şey kitaplarımız ve çaydanlıktır.

11- Alpay’ın tüm şarkıları ezberlenecek.

12- Evde pırasa pişirmek ve timsah beslemek yasaktır.

13- Bu maddelere uymayan tarafa Mehmet Barlas’ın bir köşe yazısı okutturulup daha sonra Müslüm Gürses’in kanlı bir konserine bilet alınacaktır.

14- Bu yasalar 1.7.95. tarih ve 19761969 nolu yasamızla yeni çiftelere tavsiye edilmiştir.

15- Nikaha evet demek mecburidir.

“Bildik anlamlarla yetinmedik biz, araştırıp durduk, kendimizi kazıdık boyuna, daha da derinleştik, kendimizi yok edecek kadar derinleştik ama tükemedik birbirimizi, hep yeniden keşfedildik, bundandır hiç bitmeyişlerimiz…”

fatmagül & bülent

Labels:

posted by suveyda @ Permalink ¤1:47 PM   8 comments
Tuesday, February 20, 2007
500 LİRA
1927 ‘ de 500 liraya şunlar alınabilirdi.

-1.5 katlı bahçe içinde ev

-Lüks lokantada, 5000 defa yemek

-16 memura aylık maaş

-9000 defa saç traşı

-200 adet gömlek

-125 çift ayakkabı

-12500 ekmek

-15 takım elbise

-10000 tabak muhallebi

Labels:

posted by suveyda @ Permalink ¤6:08 PM   12 comments
Monday, February 19, 2007
OH BE SONUNDA ;)

Şimdi neden böyle bir başlık attığımı merak edeceksiniz o yüzden olayı anlatmaya başlayayım.Yukarıda gördüğünüz atkının başına gelenler çiğ mi desem, pişmiş mi desem hiçbir tavuğun başına gelmemiştir.O kadar badireler atlattı ki, sonunda kendini tamamlayabildi.

Şöyle ki; ben bu atkıyı örmeye geçen sene başladım.Fakat aksilikler peşimi bırakmamış olsa gerek ki birkaç günde bitirilebilecek bir şey 365 güne yayıldı.Bunun bir çok nedeni var.Önce şunu söyleyeyim.Ben şayet bir şey beğendiysem , bir şey yapmak istersem, kim olursa olsun, kim beğenmezse beğenmesin, ne derlerse desinler umurumda olmaz.Kendi zevkime güvenirim.Onun için bak bu olmamış, şu yakışmamış gibi cümlelerden hiç etkilenmem.Önemli olan benim beğenmemdir.

Atkıya bir sene önce başladığımı yazmıştım.Bir gece çok sevgili arkadaşlarım (!) bize oturmaya gelirler ve atkımı görürler.Onlar kendilerini biliyor:) ”Bu ne biçim olmuş, hiç güzel değil, sana yakışmaz, çok çirkin”, “kızım size ne, beğenen beğenmiş, ben böyle istiyorum, rahat bırakın” didişmeleri arasında birde ne göreyim, atkımı sökmüşler.Yapacak bir şey yoktu artık.Sonra tuttular bunlar kendilerince bir şey başladılar, onuda diğerleri beğenmedi, tekrar söktüler, sonra gene başladılar, onu da ben beğenmedim, söktüm.Oynatmaya az kaldı, doktorum nerde.Neyse bir örgü üç defa sökülmeden başlanmaz demişti bir tanıdığım.Bu kadar sökme üstüne istek mi kalır?Kalmadı tabiki.Böyle bir sene süründü.

Geçenlerde örgü örme duygularım depreşti gene.Ki örgü yapmak stresi alır, insanı rahatlatır.Erkekler bu duyguyu bilmez talihsizliğine düşmeyecem, çünkü; kuzenim almış şişleri bana yardım etti.Bir resimle bu anı ölümsüzleştirmek istedim ama olmadı, karizması sarsılırmış:)

Ben bu atkıya yeniden başladım ve karar verdim gizli gizli yapacaktım.Kızlar gelince onlara göstermeyecektim, güvenmediğim ellere vermeyecektim.Onlar haricinde kimlere yaptırmadım ki.Yengeme, anneme, kuzenime, kızkardeşime vs vs.O kadar kişinin emeği var ki, hani hak iddia edip, mahkemeye verseler, tek celsede alırlar.Kardeşim yanlış yapmış ama hatırası olsun dedim, yeterince başına olaylar geldi, bu da kusur olmaz artık diye sökmedim.

Artık bitti, tamamlandı, sıra süslemeye geldi.Renk renk ipler lazımdı, tam tabiriyle gittim annemin iplerinden yürüttüm.Kadın örgü yapıyor eksik gelir diye bana vermedi.Ki bir çiçeği ördüğümde geri söktürdü eksik gelmiş diye.Bütün çiçekleri ördüm daha dikmemişim, bir akşam evde değilim, bizim bücürler (yeğenler) gelmiş, küçük bücür, cıvıl cıvıl görünce ben bunları götürecem diye toplayıp almış.Annem zor almış elinden.Bunun arasında kaç tane atkı ördüm de şunu bitiremedim ya, yanarım da ona yanarım.

Sonunda şükürler olsun tamamlayabildim.Başına gelenler bitti mi?Daha değil maalesef.Bir gece gene bizim yeğenler gelince üstüne sevgili yengeciğim “bak halan sana atkı yapmış” diye çocuğu kışkırtıp gene avucumuzdan kaydı.Ispatı aşağıda.Neyse ki bizimkini çikolataya kandırabiliyoruz.

Şimdi ne mi yapacam?Takacam bunu, kızların yanına gidip , tek tek gösterecem.Bir zamanlar fakir ama gururlu bir atkı vardı deyip onları utandıracam.:)

Benim bildiğim perili köşkler olurdu, sahibinin yüzü bir türlü gülmezdi.Bu da perili atkıya döndü.Azmin elinden kurtulamadı ve sonunda bitirebildim.Hatta sabah erken kalktığım zamanlar işe gitmek için on dakikam varsa bunu bile değerlendirip oturup örüyordum.Şaşırdığımın resmidir:)

Şurası bir gerçek ki; örgü örmek, bir şeyler üretmek, kendi emeğinizi görmek hoş bir duygu.Annem her zaman der; “bir bayan her şeyi bilmeli, yapmasada bilmeli, yırtığını söküğünü dikebilmeli, az da olsa örgü yapabilmeli”.Ben o azlardanım işte:).Seviyorum yapmasını ve yaptıkça daha çok seviyorum.İlkokuldayken daha çok şey örerdim de büyüdükçe köreldim nedense.

Şu soğuk günlerde üşümeyiniz, üşütmeyiniz, sevdiklerinizden sıcacık atkılar alasınız, en güzel atkılara sarılasınız, daha güzelleri sizlerin olsun: )

Bütün iyi dileklerimi verdim hadi bir de hayırlı haftalar…




Yaşadığımız bu soğuk günlerde, yaşadıklarınız sıcacık olsun...

Labels: ,

posted by suveyda @ Permalink ¤1:21 PM   9 comments
Friday, February 16, 2007
DUYDUK DUYMADIK DEMEYİN !

Sayın GÖNÜL PINARI, bloğunda bir konuyu dile getirmiş.Blog yazarlarına bir çağrısı var.Blogların aslında görüldüğünden daha güçlü ve etkili olduğunu, bu gücü ve etkiyi daha güzel ve faydalı bir şekilde kullanabileceğimiz tavsiyesinde bulunmuş.

Diğer yandan ÇINARALTI SOHBETLERİ.Güzel düşüncelerle başlayan ve güzel yazılara şahit olduğumuz bu site de maalesef beklenilen etkiyi gösteremediğini en azından gittikçe etkinliğini kaybettiğini görüyoruz.Nasıl olur, ne olur düşünceleri arasında yeni fikirler getirilebilir.Şu anda ne olabileceğini bende bilmiyorum fakat eğer faydalı olmasını, ses getirmesini, ziyaret sayısını arttırmak istiyorsak daha farklı çözümler getirilmesi gerektiğinde hem fikir olduğumuzu düşünüyorum.Aynı fikirde de olmayabiliriz, yine de paylaşalım bunu.

Genel olarak bu konuda ve bu konularda söylemek istediğiniz, paylaşmak istediğiniz bir düşünceniz varsa lütfen yazınız.Blog sahibi olup olmamanın bu noktada önemli olmadığını düşünüyorum.Kendi özel sitesi olmayıpta çok güzel düşünceleri olan ve yazabilen insanlar var.Bizlere bıraktıkları yorumlardan bunu anlayabiliriz.

Son söz olarak, Gönül Pınarı'nın sayfasında bahsettiği konuyu bende dillendirmek istedim.Varsa şayet değişik fikirleriniz, paylaşırsanız seviniriz.

Şimdiden herkese teşekkürler…

Labels:

posted by suveyda @ Permalink ¤10:50 PM   3 comments
HAYIRLI CUMALAR
Küçük Kızın Duası

Akşam üzeri küçük kızının odasından mırıltılar geldiğini duyan anne, kulağını iyice kapıya dayar.Henüz sadece bazı harfleri bilen beş yaşındaki kızının ağzından anlamsız ancak içten, tuhaf fakat ısrarla söylenen sesler duyar.

İçeri girip baktığında, kızının bildiği harfleri ardarda ve düzensiz biçimde saygıyla tekrar ettiğini farkeder.Aynı sırada ellerini açıp gözlerini kapatmış olan kızı annesinin sessiz adımlarını farketmez.Anlaşılan o ki kızı uykuya dalmadan önce dua ediyordur.

Çocuğunun saçlarını nazikçe okşayarak sorar annesi: “Kızım sen bu duayı nereden öğrendin?”

Küçük kız, kendinden emin bir eda ile cevap verir: “Bu duayı ben buldum!”

“Nasıl yani?” diye sorar annesi tekrar.

Kız, “Bu gece tam olarak ne isteyeceğimi bilemiyorum.Şimdi ben sadece harfleri söylüyorum.Allah onları benim için sıraya dizecek.Çünkü benim ne isteyeceğimi o zaten biliyor.”

CUMANIZ MÜBAREK OLSUN…

Labels:

posted by suveyda @ Permalink ¤7:57 AM   14 comments
Wednesday, February 14, 2007
TEK TAŞINIZI BEN ALDIM ;)


...


Bütün paramızı kıyıp onlar için en pahallı, çok pahallı hediyeleri aldık:)


...



İşte tek taşlarrr:)))
Fırtınadan önceki sessizlik başlamıştı bile:))
veeeeeeeee hediyeler açıldıııııııı.
gülmekten karnımıza sancılar girdi ya:))
Hemoşa not:Hemoşum Şinasi der ki, "aşk ki, kalbe gıdadır.Ne yenir, ne yutulur.Bir demir leblebidir.Çiğneyebilene aşk olsun."
Aşk olsun hemoşum:)))
Bide hemoşum, sen beni boğmaya çalışırsan sana bidaha tek taşını kim alacak, boğazım acıyo be hâlâ:))

Labels:

posted by suveyda @ Permalink ¤7:21 PM   5 comments
YILLANMIŞ SEVGİLER
Leyla ile Mecnun’un aşklarına özenmedim hiç.Ferhat’ın Şirin için dağları delmesi de aşka olan tavrımı değiştirmedi.Nice yaşanmış aşklar da aklımda güzel bir hikaye tadı bırakmaktan öteye gitmemiştir.”Keşke bende böyle bir aşk yaşasam” dediğim zamanlar üç beş saniyeden öteye gitmemiştir.Ki , o saniyeler geçtikten sonra aslında o kadar imrenilecek olmadığını, aşkında kişiye göre değişime uğradığını görmüşümdür.

O halde neydi önemli olan, gerçek olan, güzel olan?

Bu noktada bizzat kendim şahit olduğum bir hayat hikayesini paylaşmak istiyorum.

“Yaşadığım yerde tanıdığım bir çift var.Bu çift öyle düşündüğünüz gibi yeni evli de değiller, üzerlerinden yıllar geçmiştir.Ben diyeyim yetmişbeş, siz deyin deyin seksen yaşlarında masum, sevimli iki insan.Onları ilk defa bir akrabam dolayısıyla tanımıştım.Daha sonraları çok sık karşılaşmaya başladım.Bu dediğim çift beraber çıkarlar, gezerler, parka giderler, çekirdek yerler, dolaşırlar sonra evlerinin yolunu tutarlardı.Birbirlerine sevgiyle bakarlardı.Biri yorulsa durur öbürü bekler, biri yavaş gitse öbürü hızını keserdi.Zaten evlilik böyle bir şey değil miydi?Yokuş olur, durursun beklersin, yeri gelir sırtına alırsın, düzlük çıkınca el ele verir yürürsün.İşte tam olarak böylelerdi.Onları yalnız dolaşırken görmek fazlasıyla nadirdi.Gördüğüm yerde onlarla konuşur imrenirdim.Gerçek sevgiyi tanımlayacak bütün kelimeler onları gördüğümde düğümlenirdi.İşte , hiçbir kelimenin anlatamayacağı sevgi bu olsa gerek diyordum.

Önemli olan da , gerçek olan da bu değil miydi?İnsanlar birbirlerini görürler, beğenirler, severler, aşık olurlar, arzu duyarlar, hep beraber olmak isterler.Bunlar iki kişi arasında ilk zamanlarda mutlaka yaşanır.Yıllar geçtikçe hâlâ aynı duygular korunabiliyorsa hâlâ yan yana yürümek için can atılıyorsa “sevgi”nin adı bu olsa gerekmez mi?

Sanmıyorum ki, bu anlattığım çift bir gün dahi “sevgililer günü” denen insanların duygularının sömürüldüğü o günden haberleri olsun.Sanmıyorum ki, birbirlerine pahalı hediyeler verdiler.Geçen gün duyduğum acı haber beni fazlasıyla üzdü.Sevgiyle bakan gözlerden biri, sevdiğine gözlerini kapamıştı.Bir daha onları beraber görmek artık imkansızdı ve ben diğerini yalnız görmeye dayanacak kadar güçlü değildim”

Hayat kimse için kolay değil, herkes bir şekilde yıpranıyor.Bütün bunlar üstünde yıpranmayan, hâlâ sevgi kalabiliyorsa, çökmüş ve yaşlanmış gözlerin arasından o bakışla sevdiğimize bakabiliyorsak hayatın anlamı, lezzeti buradadır işte.Bütün arzular, istekler, hevesler tükendiğinde, güzellikten eser kalmadığında, yan yana durabilmek, el ele verebilmek olmalı sevginin bir adıda.

“Eğer beni seviyorsan” diye şartlı başlanan “şunları şunları yaparsın” diye sonlanan cümleler hayatımızda yer aldığı sürece, sevgiye dair kaybettiğimiz inancı daha çok arar oluruz.

Ben bunları yazarken telefonuma birkaç tane mesaj geldi.Sevgililer günü dolayısıyla indirim haberleriydi bunlar.

Sil

Sil

Sil


Labels:

posted by suveyda @ Permalink ¤12:31 AM   5 comments
Sunday, February 11, 2007
DÖNÜŞÜM MUHTEŞEM OLDU ;)
Bugün pikniğe gittik."Aaaaa bu zamanda pikniğe mi gidilir, şaşırdın mı sen?" dediğinizi duyar gibiyim.Çünkü bu piknik fikrimi söyleyince herkes böyle dedi.Ama ben taktım mı, takmadım tabiki.B planım çoktan hazırdı.Hemen halama yetiştirdim, ki o benim fikirlerime hep sıcak bakmıştır.Bu seferde yanıltmadı beni.İkimiz bir olunca herkes boyun eğmek zorunda kaldı:)Aslında hepsi bayılıyor da nazlanıyorlar bide.Benim fikrime geldiler ya oh olsun onlara:))
Hem sanki ben onlara her zaman çayır çimen bulacam, karda piknik yapmak daha bir güzel.Hiç bu kadar ciddi olmamıştım:))


Şu göl manzarasına gitme de dört duvar arasında otur.Aklımı seveyim aklımı.


Zavallı kardeşim tellerin arasından çekmiş bunu:)


İp atladık, top oynadık, çok güzeldi çooooookkkkkkk,



Ay bu mimik kuzenim benim.Şeker şeyim benim,büşra.


Buda cadı sena:) "abla güneş var bakamıyom yaaaaa" diyooo:)


Bütün gün "hala bende senle gelecemmmm " diye zırlayan sudenaz böcüğü ile sena hanım


Buda kürk mantolu kız.Yok pelerinli kız melike.Bütün gün öyle oturdu.Tam açılacağı tuttu ki döndük:))


Buda piknik alanına gelen misafirimiz.Adı sinem'miş.Çok tatlı bişeydi.


"Seviyoooo, sevmiyooooo" yapmadım tabiki:) Bi tane papatya ancak vardı.Daha fallara kalmadı işimiz:)


Buda sarı papatya.Bunuda koparmadım.Çevreci kesildim çıktım:)Yoksa çoktan yolmuştum ben bunu:)


Bir amca da koyunları otlatıyordu.Biz koyunları çekiyorduk ama sahibi beni çekin diye bide poz verdi, üstelik ordan çekme, burdan çekme, işte şurdan çek diye taktikler vermez mi:))


Buna derler hav hav:)Aslında hem korkarım hem de sevmem köpekleri ama bayağı yaklaştım.Var bende de gelişmeler.



Bu çok sevimliydi.Bütün krakerleri yedi.Bide masum rollerine yatmaz mı:)


Arkası var var, onca millete yeter mi bu.Gerçi ben yemeye de fırsat bulamadım ama olsun.Açık hava bol güneş yetti bana:)


Ohhh mis gibi çayyy.Bundan iyisi şamda kayısı.


Sonra ne mi oldu?Kardeşimle bunları ektik, kız arkadaşlara takılıp tekrar başka yere gezmeye gittik, taş yuvarladık:)



Donnnnngg.Acayip ses yapıyordu.Kızlarda iyice abarttı ama.Az daha taşlarla beraber kendileri gittiler.Mazgallardan toplardık sonra:))Allah korusun.



Yavaş yavaş akşam oluyor, güneş batıyor.Vakit eve dönmek vakti.Su mavi gözüküyor ama yemyeşil.Yıllarca çamur gibi akan çoruh nehrine alışınca biz bile şaşırıyor, hayran kalıyoruz.


Ve son kare.Güneş suya vuruyor, ben gidiyorum, hoşçakal diyor.
Hoşçakal su ve güneş, hoşçakal.
Siz, siz olun, güzel zamanları kaçırmayın, değerlendirin.Ne demişler, "aklınıza güzel bir şey gelince japonlardan önce yapın" Kim demiş bende bilmiyorum:))
Havalar nasıl olursa olsun sizin havanız güzel olsun:)
En güzel manzaralar sizlerle olsun, ama sevdiklerinizle....

Labels:

posted by suveyda @ Permalink ¤8:20 PM   19 comments
Monday, February 05, 2007
AZ ARA

Öncelikle sayfamı tıklayarak buraya gelen herkesten özürdiliyorum.Kaç gündür ihmal ettiğimin farkındayım ve bu sayfayı açma zahmetini gösterip beni takip eden önemli insanlara mahçup olduğumu hissettim.Haklarınızı helal ediniz.Ki böyle yaparak eleştirdiğim insanlar grubuna düşmek istemiyorum.Şöyle ki, her ne kadar burası kişisel bir sayfa olsa da, önemsiz biri olsam da buraya gelen tek bir kişi olsa bile benim için önemlidir.
Her sayfayı açışında "genemi aynı yazı" dedirttiğim için özürdilerim.Eğer bir gün bırakırsam bunuda tekrar buraya yazarak haber vermek isterim, şayet olmayacaksam da bunu da haber vermek isterim.İnsanlarda merak uyandırmak istemem.Sonuçta benimde takip ettiğim sayfalarda sessiz sedasız çekip gidenleri eleştirmişimdir hep.Aynı yanılgıya düşmek istemem.
Vel hasılı kelam, yazamadım kaç gündür, bir kaç aksilik oldu, şükür düzeldi.Fakat biraz ara vermem gerekiyor yüksek müsadenizle.Bir kaç gün daha burayla ilgilenemeyeceğim sanırım.Hiç bir sorun yok, sadece açıklamak istedim.Sayfama gelen ve yan tarafta arkadaşlar olarak nitelendirdiğim herkes benim için önemlidir.Onlar bana önem veriyor ki geliyorlar, o halde bir açıklama yapmam gerektiğini hissettim.
Yukardaki resmi güneş batarken çekmiştim, cumartesi günü.İnş bir güneş doğumunda döneceğim tekrar.Kimbilir belki yarın belki yarından da yakın.Öyle uzun ara olmayacak inş, belkide bir kaç gün, haber vermek istedim ilgilenenlere...Döneceğim inş.
Görüşmek üzere inş...
posted by suveyda @ Permalink ¤8:53 AM   16 comments

about me
gelirsin gidersin dostumsun, gelmezsin gitmezsin neyimsin
Udah Lewat
Archives
Dua
Allah’ım, Sana tutunuyorum, Kimsenin yere atmasına izin verme beni. (Sadi)
Martı

“Yaşamak için ne çok sebep var,” diye düşünüyor uçmanın anlamına vardıkça. Kabiliyetlerinin sınırlarını aşmak, onu yaşatan en büyük sebep. Onun için balıkçı teknelerinin etrafında o rutin, sıkıcı dönüp dolaşmadan başka sebepler de var yaşamak için. Cehaletimizi kırabiliriz. Becerilerimizi, yeteneklerimizi ve zekâmızı kullanarak kendimizi bulabilir, kendimiz olabiliriz. En önemlisi hür olabiliriz!

Böyledir

Başkasını kıran, inciten bir insanın kendisi de bundan mutlaka yara alır.Kötülüğün oku mutlaka geri döner

Budur

Ne gökte, ne denizde, ne dağların içinde, ne de ormanların kuytu bir köşesinde, hiçbir yer yoktur ki, insan yaptığı fenalıktan, karşılığını görmeden, kurtulup sıyrılabilsin

Arkadaşlar
Designed-By

Visit Me Klik It
Credite
15n41n1