Thursday, November 30, 2006
KARDEŞLİK KURALLARI


Geçen gün Sena (kuzenim, 4 yaşında) ile markete gittik.Çocukların en sevdiği mekanlar zaten ya parklar oluyor ya da marketler.İstekleri sadece almak yönünde çalışıyor.Neyse bu zaten bütün çocuklarda doğal seyrinde devam eden bir durum.Bizim konumuza gelelim.Markete gittik diye herşeyi alamıyor Sena, biraz çekiniyor benden, çünkü sürekli şeker ve sakız alınca biraz tepki veriyorum, dişlerine yazık çürüyecek kısmınıda ekleyince direk o reyonu terkediyor.Ama orda öyle bir yer var ki oraya gelince ne ben geçebiliyorum ne de o.Şimdi çocuğa alma desem ben alacam, ben dayanamayacam en iyisi yıkıyoruz bütün kuralları ve puflara cinlere saldırıyoruz.Bir sürü puf aldık.Bazı insanlar nasıl sigara bağımlısı oluyorsa sanırım bende puf ve cin bağımlısı oldum.Olayı şu hale dönüştürdüğüm durumlar bile oluyor bazan.Misal: “Suveyda benim için şunu yapar mısın, Suveyda şunu getirir misin, benimle gelir misin?” diye başlayan cümleler “bir cin yada puf alırsan neden olmasın” diye masum bir cümleyle bitirilebiliyor.

Konuyu dağıttık gene, konumuza dönelim.Aldık alacağımızı geldik eve herkese birer tane dağıttık, geriye fazlalık kaldı.Sena tabi ister istemez soruyor bu kimin olacak diye, bende “tatlım senin olacak tabiki, alana her zaman fazla düşer”

Bunu söylerken aklıma kardeşimle yaptığımız kurallar gelmişti.Ordan kural 1’i kopya ederek Sena’ya demiştim.


Neydi kurallarımız?
1-Alana-getirene-soyana(misal portakal,mandalina vs meyve çeşitleri) her zaman fazla düşerdi.Misal çikolata mı alındı.Asla ortadan bölünmezdi.Üçte ikisi alana, üçte biri ise diğerine düşerdi.Bu hep böyleydi, alınma, gocunma, bozulma asla olmazdı.Çünkü kuralımız böyleydi.

2-Şayet birbirimize kızmışsak, küsmüşsek, tartışmışsak ve bunların sonucunda birbirimizle konuşmuyorsak ve bunun da üstüne bir misafir veya bir arkadaşımız geldiyse asla küs olduğumuz belli ettirilmeyecekti.Herşey çok doğalmış gibi rol yapılacaktı.Misafir gidince şayet hala uzlaşma sağlanamadıysa, aradaki buzlar eritilemediyse küslüğe devam edilirdi.

3-Eğer birbirimizi çok kırıp ağlayacak konuma getirdiysek asla sesli ağlanılmayacaktı.Çünkü anne babamızdan biri gelip olay esnasında bize müdahale edebilirledi.Ağlatana kızılabilir ve cezalandırılabilirdi.Hatta başında bekleyip “sus, sessiz ağla, annem duyabilir, babam gelebilir” telkinleri verilirdi.Bu en çok ihlal edilen kuraldı.Çünkü o sinirle gelip annenin-babanın kızması beklenir.Kardeşim genelde sessiz ağlar hatta ben kolay sustururdum ama ben sesimi gittikçe daha yükseltirdim gelsinler ona kızsınlar diye.

Böyle daha bir sürü kuralımız vardı.Hatta kağıda bile dökmüştük, altınada imzalarımızı da atmıştıkHey gidi günler ne günlerdi.Şimdi geriye bu kurallardan sadece paylaşma yasası kaldı.Hâlâ çoğu getirene, azı diğerine düşer.Hayatımız boyunca espiri konusu olarak da kalmıştır.Ama ben bu kuralı bir şekilde gene sabote ederdim.Misal kardeşim getirdiği zaman çok düşerdi, bana verdiğini hızlı hızlı yerdim, onun elinde eğer kalmışsa duygu sömürüsü yapardım.”Bak sende var hâlâ kul hakkı geçmesin sonra öbür dünya da veremezsin hesabını “ diye söyler zorla da olsa almaya çalışırdım.Çocukluk işte.Şimdi de hızlı hızlı yiyip istiyorum gene ama bu sefer kardeşim uyanık olmaya başladı.

Abilerimle böyle kurallarımız olmadı, çünkü erkekler hep mızmız oluyor, hep kendi dedikleri olsun istiyorlar.Oyun oynasan kazanamasalardı, küserlerdi bir daha oynamam diye tehdit ederlerdi.Mecburen yenilirdim bende.Bir de onlarla kanun mu çıkartılır, hepsini ihlal ederlerdi.Ne varsa kızlarda var gibi beylik bir lafla bitirelim.

Ne olursa olsun insanların kardeşleri olması güzel, yoksa paylaşmayı çok zor öğreniyorsun.Abileri olmasıda güzel, abiler paylaşmıyorlar ama daha da güzelini yapıyorlar, daha fazlasını veriyorlar her zaman.

Kardeşime dip not:Pek sevgili kardeşim geçen akşam soyduğun ama bana vermediğin kestanelerin bir kısmını dayımın kızı gizli gizli bana getirdi ama sonra nereye sakladığımı unuttum ve kim yedi bilmiyorum.Sana yar olmayan bana da olmadı.Bu bir itirafnamedir.

posted by suveyda @ Permalink ¤9:58 AM   10 comments
Tuesday, November 28, 2006
KONUŞUYORSAK SEBEBİ VAR
Kadınların çok konuşmalarının nedeni dilleri değil beyinleriymiş.
İşte Amerikalı bilimadamlarının "kadının çok konuşması" üzerine yaptıkları araştırma...

ABD'li bilim adamlarının araştırmalarına göre kadınların daha fazla konuşmalarının nedeni, beyinlerinin iletişimle ilgili kısmının erkeklerinkine oranla altı yıl erken gelişmesi

İletişim zekâsı
Popüler Bilim ve Kültür Dergisi Focus, 'kadın zekâsı'nı masaya yatırdı. New Jersey Devlet Üniversitesi'nden Prof. Jeanette Haviland ve Prof. Carol Maletesta'nın dergide yayımlanan araştırmasına göre, beynin yazılı ve sözlü anlatımla yüzleri ayırt etmeyi sağlayan bölümü, kızlarda, altı yıl daha erken olgunlaşıyor. Ayrıca kız çocuklarının görsel iletişim yeteneği erkeklerinkinden daha hızlı gelişiyor.

Yeniliklere açıklar
Yeni doğan bebekler üzerine yapılan araştırmalarda, kız çocuklarının beşikten itibaren erkeklere nazaran çevreyle çok daha fazla görsel iletişim kurduğu ortaya çıktı. 2 ay-16 yaş grubundan 508 çocukla yapılan araştırmaların bir diğer sonucu ise kızların 'keşfetme zevki'nin daha gelişmiş olması ile yeniliklere daha açık olmaları. Erkeklerin ise 'uzaysal düşünme yeteneği' kızlarınkinden daha gelişkin.



Demek ki neymiş kadınlar çok konuşuyor diye beylik laflar edilmeyecekmiş bir daha.Adamlar bilimsel konu yapmışlar, lütfen sıradan bir meseleye dönüştürmeyelim:)Aslında herşey bizim iletişim zakamızın çok gelişmesinden ve yeniliklere daha açık olmamızdan kaynaklanıyor.Ama ben sanırım kural dışı kalıyorum, çok konuşan değil de çok susan kategorisinde kupayı kesin kaparım:)Hadi bayanlar iş başına vıdı vıdı vıdı vıdı, tabi bilimsel daire içerisinde:)
bıdı bıdı bıdı bıdı
posted by suveyda @ Permalink ¤9:37 PM   14 comments
RUKÂL'CİĞİME, YA DA HİLYEM'E
Kaybettiğim ne çok şey var
Seninle kazandığım
Kaybettirdiğin...
Yüreğim en son yitirdiğim
Varlığım olaydı
En son kırılacak şeyim
Olaydı aynam.

Gittin...
Ben yokum...
Aynalar kırık dökük

Âh! Peşine düşesi çağ olaydım.



Rukâlim, yeni işin hayırlı uğurlu olsun.Umarım herşey dilediğince olur ve tabiki herşeyin hayırlısı.Her zaman öyle demedik mi.Az mı çene yaptım ben sana, az mı bak göreceksin düzelecek herşey, olacak dedim,işte o an , bu andır.Papatyalar sadedir ama huzu ve ferahlık veren bir havaları vardır.Dilerim hayatın da huzur eksik olmaz, başarı da.


Her seven,
Sevilenin boy aynasıdır.
Sevmek,
Sevilenin o aynaya bakmasıdır


bak ne demiştin sen, gördünmüü oldu işteee:)

Beni terk edersen;
Aktör olurum,
Hayatında önemli bir faktör olurum,
Liseyi dışardan bitirip doktor olurum,
Doktor olamazsam da
Boksör olurum....

Beni terk edersen;
Mağdur olurum!
Bir kamu kuruluşunda memur olurum...

:)))

Kendim için değil,

Senin kalbinde bir siyah leke olmasın diye söylüyorum inan ;

BENİ UNUTMAUnutma!

Unutmak günahtır, bunu unutma ,

BENİ UNUTMA…

Şimdi tek yapacağın şu:Gizli gizli internete sızacaksın, bu yazdıklarımı okuyacaksın, hadi gazan mübarek ola,korkma, kimse yakalayamaz seni, yakalanırsan kültürleniyorum dersin:))

Unutursan küserim, mailleri keserim:)

posted by suveyda @ Permalink ¤8:43 AM   7 comments
Monday, November 27, 2006
MUTLULUK REÇETESİ
Hayırlı günler, hayırlı haftalar.Bazı anlar bir asır gibi gelsede zaman su gibi akıp gidiyor geri dönüşümsüz.Çocukken sorardım bu denizler, bu dereler, nehirler bu kadar akıyor hiç mi bitmiyor diye?Bitmez derlerdi büyüklerim bana, geldikçe gelirmiş.Öyle öğretmişlerdi.Zaman için hiç soru sormadım sanırım, bende farkındaydım her şeyin, yaşanan her anın bir daha
gelmeyeceğini.Su akıp gidiyor ama aynı su damlası bir daha aynı yerden geçmiyordu, yatağını terk ederek her an başka bir yere kayıyordu.


Üzülmek ahlanıp vahlanmak nafile oluyor çoğu zaman, yapmamız gereken hayata devam etmek kaldığımız yerden, ama en güzel şekilde.Bulutsuzluk Özlemi “ne olursa olsun yaşamaya mecbursun” diyor ya işte o misal madem yaşamaya mecburuz her şeye rağmen bari bırakalım da elimizden geldiğince, gelmeyenide getirmeye çalışarak dolu dolu yaşayalım.

Ben bir reçete buldum, benden size bir güzellik, sigortasız, bağkursuz, yeşil kartsız herkese bedava bugün.Laf aramızda kalsın ne doktorlar duysun, ne de üst düzey yetkililer.Nasılsa onlara da lazım ses çıkaramazlar:)Reçete ömür boyu kullanımlıdır, kontrol gerektirmez, karşılığı bu dünya da da öbür dünya da da vardır.Aç ve tok karın fark etmez, her öğün alabilirsiniz.Geçmişler olsun, güzel yaşamlarınız olsun.
Esen kalın, mutlu kalın, şen kalın en güzeli dostane kalın.


MUTLULUK REÇETESİ

-Ucuz araba kullan, ama alabileceğin en güzel evi al.

-Eşini iyi seç!Çünkü bu seçim, mutluluğun veya bedbahtlılığının % 90’ıdır.

-Her gün en az 30 dakika yürüyüş yap.

-Her yemekten önce ve sonra şükret.

-Her gün 6 bardak su içmeyi unutma.

-Kalem ve not defterini daima yanında taşı.

-Seni sevenleri ve muhtaçları daima koru.

-Zamanını ve kelimeleri boş yere harcama.

-İlk yardımı ve lüzumlu sağlık bilgilerini öğren.

-Gözünün önünde hep güzel şeyler bulundur.

-Çocuklarını anlamaya çalış, yargılamaya değil.

-Kaybedecek şeyleri olmayan insanlardan kork!

-Ev halkını tenkit etmek istediğin zaman dilini ısır!

-Bir kimsenin sırrını açıklamadan önce iki kere düşün!

-İyilik dolu bir sözü ve iyiliğin tesirini asla küçümseme.

-İnsanların yaptığı kötü şeyler değil yapacaklarını düşün.

-Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma.
posted by suveyda @ Permalink ¤2:08 PM   5 comments
Saturday, November 25, 2006
MİMİK KIZ:::BÜŞRA
suveyda::büşracım bana mimiklerini göstersene
büşra::ama ben gülerim ki hepp
suveyda::gülll, ne olacak
büşra::ya abla güldürmesenee
suveyda::hıııı.sinirlen bakim
büşra::tamam:)))

gül bakıyımmmm,


ceeeeeeeeeeeee,


ay çok masummmm,


daha bi masummmmm,


daha daha bi masummmm,


düt dütü dütttt düüüüü,


ciddi ama sempatik ciddiii,


sinirliiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii,



hımmmmm esrarengizzzz,

ne yaparsan yap sen bir cadısın, cadı , cadı cadı.

posted by suveyda @ Permalink ¤11:15 PM   4 comments
ALLAH'IN İZNİYLE,
Yârla hoş geçinen kimse, yarsız kalmaz.
Müşterisi ile uzlaşan tüccar, müflis olmaz.
Ay, geceden ürkmediği, karanlığından kaçmadığı içindir ki nurlandı.
Gül, o güzel kokuyu, dikenle hoş geçinmekle kazandı.

Mevlana
posted by suveyda @ Permalink ¤11:34 AM   1 comments
Friday, November 24, 2006
SÜPRİZ ELDE PATLADI
24 Kasım, Öğretmenler Günü,



Amcam öğretmen, ona süpriz hazırlamıştık ama tabiri caizse bizi ekti.Meğer başka bir programı varmış öğretmenlerle, bilseydi gitmezdi ama gitti bi kere.Bizim süpriz de yandı bitti kül oldu.


Pasta da yapmıştık tabi.Ne yapacaktık biz de oturup bir güzel yedik.İşin daha vahim tarafı ise resmini çekip mail attım, altına da döşedim bir sürü bişey, artık bakar bakar durur:))Bakalım ne yanık bir cevap verecek zavallı amcam:)...pastasız kalan amcam:)

neyse ben gene dayanamadım gönderdim sonra bi kaç dilim, büyüklük bende kalsın:)
organize daha büyüktü ama maalesef gerçekleştiremedik.Bir kaç aksilik oldu, kardeşime dedim "üçüncü bir aksilik olursa vazgeçelim".Üçüncüsüde oldu vazgeçmedi, sonra da kaldı ortada:).Geçen sene apartmandaki bütün çocukları ayrı bir yerde, öğretmenleri ayrı bir yerde toplamıştık, sonra çocuklara şarkı söyletip koro yaptırmıştık.Pankartlar bile hazırlamıştık:)
Bu sene de böyle olsun, seneye kısmet artık...

Bu vesileyle bloglarda tanıdığım, bildiğim kadarıyla Baver'in, Emircan hoca'nın öğretmenler gününüde kutluyorum.Allah nice seneler yaptırmayı ve öğretmeyi nasip etsin inşaAllah.

Günümüzde öğretmenlik imajı zedelenmiş olsada öğretmen öğretmendir, insan mimarıdır o.Her çuvalda bulunabilecek bir kaç çürük elma sebebiyle bu mesleğe leke düşürmek hata olur.Hangi mesleğe sahip olursak olalım, hepimizi bir öğretmen şekillendirmiştir.

öğretmen kutsaldır ana gibi,
öğretmen kutsaldır baba gibi,
posted by suveyda @ Permalink ¤10:38 PM   6 comments
HAYIRLI CUMALAR...

Fransa, istila ettiği Cezayir'de, Cezayirli gençlerin gönlünden Kuran tesirini kaldırmak için bir bir deney başlattı.Cezayir'den 10 tane müslüman kızı alarak Fransa'ya getirdiler.Fransız okullarına soktular, fransız elbiseleri giydirdiler.Fransız kültürünü telkin ettiler ve Fransızca'yı öğrettiler.Kızlar tamamen Fransızlara benzer oldular .

Aradan 11 sene geçtikten sonra bu kızları fransızlaştırdıklarını göstermek için bir tören düzenlediler.Törene bakanlar, mütefekkirler ve gazeteciler davet edildi.Tören başladığında bütün davetliler hiç beklemedikleri bir manzara ile karşı karşıya geldiler.

Fransızlaştırdıkları söylenen kızlar salona Cezayir'in islami kıyafetiyle girdiler.
Fransız gazeteciler ayağa kalktı:

-128 senedir Fransa Cezayir'de ne yaptı öyleyse?

Fransız müstemlekeler bakanı Lachost şöyle cevap verdi:

-Kuran, Fransa'dan daha kuvvetliyse ben ne yapabilirim?

CUMANIZ MÜBAREK OLA...
posted by suveyda @ Permalink ¤8:20 AM   0 comments
Thursday, November 23, 2006
YAVUZ SULTAN SELİM (2)

Filmlere konu olabilecek hayatı babasının bedduasına uygun olarak geçmiş ilginç osmanlı padişahıdır.

Ünü henüz şehzadeyken yeniçeri arasında yayılır. Babası ikinci Beyazıt'ın yumuşakbaşlı ve sakin yaradılışlı olması, fütuhata pek meraklı olmaması yeniçerileri kızdırır ve "yavuz padişah isterüz" diye ayaklanan yeniçerinin başına geçer yavuz sultan selim. Nihayetinde babasını devirip imparatorluğun başına geçer.

Bu noktada rivayet edilir ki babası yavuz'a üç bedduada bulunur:
"oğul, hayatın at üzerinde geçsin girdiğin her savaştan zaferle çıkasın ciğerlerini görerek ölesin"

Garip bir şekilde yavuz sultan selim'in 8 yıl ve birkaç ay süren saltanatı at üzerinde , seferde geçmiştir. Girdiği her savaştan zaferle çıkmış, osmanlı hazinesini kendisinden sonra gelip 46 yıl hüküm süren oğlu süleyman'dan daha fazla hazine doldurmuş ve kendi mührü devletin yıkılışına kadar (ve halen) topkapı sarayı'nın hazine dairesinin üzerinde kalmıştır. En nihayetinde herkesin bildiği gibi sırtında şirpençe adı verilen bir çıban çıkmıştır.

Hekimbaşı hasancan'a çıbanı patlatmasını söyler. Hekimbaşı itiraz etse de padişah ısrar eder ve çıban patlatılır. Rivayet odur ki padişah sırtına tutturduğu gümüş bir tepsiyle çıbana bakar, çıban çok derindir ve oradan ciğerlerini görür.

Bu noktada hekimbaşı ile arasında şu konuşma geçtiği yazılıdır kaynaklarda:

-hasan can bu ne haldir?
-hünkâr'ım, allah'a varmak zamanıdır?
-çocuk, sen bunca zamandır bizi kiminle bilirdin?

Çok güzel şiirler yazabilecek kadar ince ruhlu bir insan olan yavuz'un aynı zamanda tahtın bekası için akraba ve kardeş kıyımı yapmış olması da enteresandır. Osmanlı imparatorluğu'na, yaptığı mısır seferi sonucunda başlı başına ayrı bir kimlik vermiş, hilafeti getirmiş, osmanlı devlet yapısında köklü değişikliklere neden olmuştur ki bu değişikliklerin osmanlı'nın yıkılışını hazırlayan sebepler olduğunu iddia eden tarihçiler de az değildir.

Sol kulağındaki küpesi, mekke seferindeki bir cuma hutbesinin eseridir. O zamanki adetlere göre hutbeler, o yerin fatihi adına okutulurdu. Mekke fethedilince beytullah'da kılınan ilk namazda imamın kendisinden "hakim-i harameyn" (harem-i şerif'in -kabe'nin) hakimi ) diye bahsetmesi üzerine itiraz etmiş ve "biz buranın hakimi değil, kölesiyiz" diyerek o zamanlarda kölelik sembolü olan küpeyi sol kulağına takmıştır.

Mısır seferinden sonra kutsal emanetleri topkapı sarayına getirtmiş, başına 39 tane hafız koyup kendisi de aralarına karışarak (sarayda olduğu zamanlarda) kendisi de aralarına karışarak 40 kişi olmak suretiyle sürekli Kuran okutmuştur. Bu adet osmanlı devletinin ömrü boyunca devam etmiştir. Şu anda kutsal emanetler bölümüne giderseniz orada sürekli kuran okuyan bir imamın bulunduğunu görürsünüz ki bu gelenek tek kişiyle de olsa devam etmektedir.
(alıntı)
posted by suveyda @ Permalink ¤8:41 AM   3 comments
Wednesday, November 22, 2006
YAVUZ SULTAN SELİM (1)

"Yavuz sultan selim han zamanında bir şâir yeni yazdığı şiirini pek beğenmiş ve sultana okumak dilemiş. tabii o zamanlar gerçek sanatkâra çok kıymet verildiği için, kısa zamanda huzura kabul edilmiş.

Selim han'ın yanında hasan can ve diğer vezirler de varmış. şâir zât, heyecandan sesi titreyerek şiirini okumuş bitirmiş, sonra da pâdişaha bakmış.

Yavuz selim han hiç tereddüt etmeden :
- "ama ben bu şiiri biliyorum." deyince, adamcağız şaşırmış;
- "nasıl olur efendim, bu şiiri ben yazdım ve ilk defâ burada okuyorum."
pâdişah
- "istersen bir de ben okuyayım" demiş
- "siz bilirsiniz."
Selim han gerçekten teklemeksizin adamın az evvel okuduğu şiirin aynısını okumuş. adam şaşkınlıklar içindeyken bu sefer hasan can atılmış:
- "bu şiiri ben de biliyorum sultanım. destur verirseniz ben de okuyayım."
o da okumuş. sonra hemen yanındaki vezir ve diğerleri de sırayla okumuşlar. böylece huzurda şiiri okuyan on kişi çıkmış. şâir ne yapacağını şaşırmış;

- "Nasıl oluyor anlayamıyorum efendim. ama bu şiiri gerçekten ben yazdım" diye kendini savunmaya çalışmış.

Neyse ki sonradan gerçeği anlatıp, adamcağızın gönlünü almışlar. pâdişah'ın duyduğunu bir seferde ezberlediğini, hasan can'ın iki ve diğerlerinin de sırayla artan sayılarda ezberleyebildiklerini söylemişler. böylece şâir de rahatlamış."

Yavuz Sultan Selim'in çok güçlü bir hafızaya sahip olduğu, duyduğunu bir seferde ezberleyebildiği rivayet edilir.

...............

Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmailin oynadıkları satranç dillere destandır. trabzon valisiyken, tebdili kıyafet tebrize gider bir derviş kılığında, orada hanlarda kervansaraylarda satranç oynayarak önüne geleni yener. haber şaha ulaşır.
"çağırın bir de benimle oynasın" der.
Selim şahı da yener. o vakit şah elinin tersini yavuzun göğsüne indirir:

"bre derviş, sen edeb nedir bilmez misin? hiç şahlar mat edilir mi?" der.

aradan yıllar geçer, yavuz çaldıran'da şah ismail'i perişan etmiş, şah ismail kaçmıştır. yavuz ona bir mektup gönderir ve o günki tokadın intikamını aldığını söyleyerek:

"atacaksan tokadı böyle atacaksın..."

Şah İsmail ; savaşmak için İran a giren Yavuz un karşısına çıkmaya cesaret edemez.Bunun üzerine Yavuz Sultan Selim Han Bir mektup gönderir..( mektupla beraber bir kadın elbiseside...)

"ey İsmail, ülkemin sınırında görünmekle bana meydan okudun. iste ben geldim, haftalarca yürüdügüm halde ne senden ne de askerinden bir eser görmedim. ölümüsün yoksa sagmisin bilemiyorum, hile ve aldatmaktan baska bir sey bilmez misin? sayet korkuyorsan bir tabib getir ki seni tedavi etsin. seni daha fazla korkutmamak için güzide askerlerimden kirk bin kisiyi kayseri yakinlarinda biraktim. düsman hakkinda ancak bu kadar lutuf gösterilebilir"
posted by suveyda @ Permalink ¤9:30 AM   3 comments
Tuesday, November 21, 2006
MEMLEKETİMİZİN AYDIN İNSANLARI !
Savaş Ay ve bir manken kızımız arasında geçen konuşma:

Önceki 10 Kasımlarda nasıl anardın Atatürk’ü?
-Sirenler çalar, törenler yapılır.
Sen ne yapardın?
-Herkes gibi saygı duruşu saat 10 da.
Saat 10 da mı?
-Evet.Tam öldüğü saatte yani.
!!!!
-Mecburuz o çok büyük çünkü.
………

Ecevit’e sen de üzüldün di mi?
-Nasıl üzülmem.Dürüst insandı.
Oy vermiş miydin?
-Dostluk ve Sevgi Partisine mi?
Hııı?
-DSP yani
!!!!
……….

Futbolla var mı ilgin?
-Galatasaraylıyım.Milli takımda genelde Hakan Şükür oynuyor.Hasan Şaş falan.Ama 12 kişiyi tam sayamam.
11 kişi değil mi?
-Kaleci dahil saydım
Uyyy
-Basketide severim.
O kaç kişiyle oynanır?
-O da 12…
Karşı taraf da 12.Kaç ettiler?
_24.Birde hakem 25 kişi.
Nasıl sığarlar koca salona?
-Sahi ya!..Ama 12 Dev Adam diye şarkı vardı.Oradan çıkardım.
!!!!
…………..

Okumaya var mı merak?
-Önceleri yoktu.Sonra çevrenin ve kendimin baskısıyla “Bir konu seç okumaya çalış” dedim.
Seçtin mi?
-Renk Arnasyonu seçtim
Hııı?
-Renk Arnasyon.Ruh bir daha bedenleniyor hani.Bizim Antakya’da çok vardı bunlardan.Bir de para psikolojisi ve Kuran-ı Kerim.Ayetleri okuyorum.
Aferin valla.
-(çantasını karıştırıyor)Buldum bak.Bu küçük boy Kuran.Ay dur dur.İçinde 10 milyon var.Parayı burada saklıyorum uğur getiriyor.
Ali Bulaç yazıyor kapağında kim o acaba?
-Bilmem.Hacı hocadır her halde.Ama güzel yazmış, net şeyler söylemiş.
Tövbe Yarabbim!
-Hep yanımda.Uçakta bile okuyorum.Amaaa, başka bir kitabın içine gizleyip te okuyorum.
!!!!
-Romanların filan arasında, çaktırmadan.Görüp bir şey demesinler diye.
Kim karışacak?
-Başın açık okunur mu filan diye çıkan olur.Evde her odada bir Kuran-i Kerim var.Başucumda da Yaşar Nuri Öztürk hocamızın yazdığı var.
Bravo kızıma.
!!!!
….......

-Sadece okumam yazarım da.Gazetelerde köşe yazarım.Sözlerim ters geldi birilerine.
Kimlere ters geldi?
-Hükümete.
Ne dedin ki?
-Köprü parasını arttırdılar.Hep zam hep zam.Her gün gelen gidenlere yazıktır dedim.
Ağır konuşmuşsun.
-Günde 1 milyon artsa sende 360 milyon eder.
Kaçç?
-360 milyon.Okuyunca sinirlendiler, kaldırttılar köşemi.Eleştiriye tahammül sıfır.

!!!!
............


Orhan Pamuk ödülü siyasi mi, edebi mi?
-Hangi ödülü?
Nobel.
-Yok canım olur mu hiç?
Anlamadım.
-Beni deniyorsun di mi?
Ciddiyim, duymadın mı?
-Abi bu hafta o kadar yoğundum ki çekimler çekimler.
!!!!
…………

Padişahlar devrinde yaşasan?
-Fatih Sultan Mehmed’in yanında olmak isterdim.
Nerede otururdunuz?
-Yerebatan Sarayı.Gittim oraya.
Karıştırdın evlat.
-Neyi abi?
Padişahlar Topkapı Sarayı’nda.
-Çıkaramadım birden
Olur hepimize.
-İstanbul’a çok geç geldim ya, o yüzden çıkaramadım
.
!!!!

(alıntı)

Bu kadar cahillik ancak okumakla olur.
posted by suveyda @ Permalink ¤9:06 AM   8 comments
Monday, November 20, 2006
HERŞEY GÜZEL BİR HAFTA İÇİN ;)
Heyyyy, merhaba,
HAYIRLI HAFTALAR HERKESE...
Güzel günler, güzel saatler, güzel dakikalar...
Veeeeeee güzel anlar...
Mesut mutlu yaşayın:)

posted by suveyda @ Permalink ¤12:36 PM   4 comments
Sunday, November 19, 2006
PAZAR PAZAR DEDİN, BAŞIMIN ETİNİ YEDİN ;)
Bayılıyorum pazar günlerine.Akşama kadar istediğinizi yapma lüksünüz var, hatta bazan hiç plan yapmadan tamamen plansız geçirilen bir gün.İşin en güzel tarafıda bu sanırım.Çünkü hayatlarımız o kadar planlı, o kadar saatlere ayarlı ki anlık bir gecikme bazan çok şeye malolabiliyor.Belirli vakitte kalkmalıyız, belirli saatte işe gitmeliyiz, yemeğin bir vakti var, gitmenin, gelmenin, yatmanın vs vs.Ama benim için pazar günü ayarsız ve düzensiz geçirilen bir gün, belirli bir plan olmadığı sürece.İşin en güzel tarafıda bu, istediğin an istediğini yapabilme lüksü veriyor.Fazla abartmadan söyleyeyim, alıştınız artık sizde benim yeğenlerime, gına geldi diyenlerde olabilir, yarım günüm onlarla geçti gene, ortalığı karıştırmaktan başka bişey yapmadık:)Ama bugün çalıştırdım onları, bir işe yarasınlar artık.Yalnız bir terslik var, erkek olan herşeye yardım etti, hatta kendi yaptı, kız olan elini bile sürmedi, bir işime yaramadı cadı:)İşi gücü süslenmek, oynamak, bitmez tükenmez istekleri, vıcır vıcır konuşmaları, bazan laf yetiştirmeye bile yoruluyorum:)
Utanmadan bide halasına bööööö yapıyor.Asıl sana bööööööö:))
Bu benim taaa ilkokuldan kalma flütüm.Ben bu kadar saklayayım hanımefendi gelsin öttürsün.Sustur dedikçe daha çok çalmaya başlıyor,kafamızı şişirdi, bende aldım sonunda elinden kulağına öttürdüm, vazgeçmedi tabiki daha çok çalmaya başladı:))
İşteeeee balkanların ve kafkasların usta aşçısı.Helal be yegenim.Heykelini dikecem senin heykelini.Her eve lazım bundan:)
Hımmm.Ne yaptığını söylemedik demi?Tavuk göğsü yapıyor aslanım.Ben sadece malzemeleri döktüm gerisini hepsini kendi yaptı.Eli çok yatkın bu işlere.Babası çok takılıyo light falan diye ama dinleyen kim.Halacım sen devam et diyorum, işime geliyor böyle olmasıda.Bide diyorum seni alan yaşadı halacım, gülüyo:))
Hala yaptığımızıda çekelim diyor, tamam çekelim halacım diyorum.Kendi çekti, tam net olmamış ama olsun.Bi güzel olmuşki önce kendi yedi, kimse yemeden.Usta aşçımızı çağırabilirsiniz:))
Şimdi sıra geldi bulaşıklara.Makinaya koyacaktım ben yıkayayım hala dedi.İyi yıka dedim bende.Ama beni şimdi çekme dedi.Sanırım olayın farkında oda:)Gizli gizli çektim bende:)
Diyorum ya bu kız eline bişey alsada şurdan şuraya koysa eline yapışacak.İşi gücü yaramazlık.Bak abin neler yapıyo, sen ayılarla oyna.Utan, utan.Nerdeee, gülüyo bide ben öyle dedikçe:))


Şimdi çocukluğa dönebiliriz, resim yapalım biraz da.Kara kalem çalışması:)Bakmayın kara olduğuna içinde çocuk varmış, anne varmış, baba varmış, ev varmış, neler neler...
Buda siyahla beyaz arası bir çalışma:)Herşey var içinde. Veee maalesef yarın pazartesi:(((
Olsun şurda pazara ne kaldı ki, sadece altı güncük:))
Kardeşimin yaptığı şekerpare resmini eklemeyi unuttum, burayı gördüğü anda kesin beni vurur:))
posted by suveyda @ Permalink ¤9:56 PM   5 comments
Saturday, November 18, 2006
DAYIN MI VAR, DERDİN YOK ;)
İzmit’ten dayım geldi.İnsanın akraba olgusunun olması, sevdiklerinin olması ve gün gelince Sıla-i Rahim yapabilecek gibi bir lüksünün olması(maalesef artık lüks oldu bu) çok güzel.Çok hoş sohbet adamdır benim dayım.Konuşur konuşur konuşur hiç yorulmaz konuşmaktan.Ben o kadar konuşsam çenem ağırıyor, hiç dayıma çekmemişim.Belirli bir kapasitem var onu aşınca stop ediyorum ama dayım konuştukça arttıyor.Kardeşimle dalga geçip duruyoruz sana gelirken program atmışlar 2007 versiyon yok satıyor diye: ))

Aslında böyle yazıyorum ama konuşmasından şikayetçi falan olduğum yok.Aksine onu dinlemek çok zevkli, diyorum ya çok hoş sohbet biri.Böyle insanları hep sevmişimdir.Tecrübelerinden, eski yaşadıklarından, anılarından, yaptıkları şakalardan aklına ne gelirse anlatıyor.Dışarda geçirilen bütün günün stresi eve gidipte dayımı görünce bitiveriyor.Keşke hep bizle kalsa ama imkansız.Üstelik bir avantaj daha bol bol annemi şikayet ediyoruz dayıma:)

Eskiden yapılan şakalardan bahsediyor dedim, öyle şeyler anlatıyor ki ağzım açık kalıyor.İnsan evladına, bu kadar ağır şakalar yapılır mı diyorum çünkü bu fani el şakalarından nefret eden kim olursa olsun, kim yaparsa yapsın aşırı tepki gösteren biri.Yapılan her şakayı kaldırabilirim ama el şakalarından hiç hazetmem.Aslında dinleyince çok komik geliyor ama o anı düşünüyorum da ben kaldıramazdım diyorum.Şimdi onlardan da bahsetmek isterdim ama gürcüce anlatmıştı türkçeye çevirirsem espirisi kaçar, bir anlamıda kalmaz.Anlatmak istediğim de o değil zaten.


Sonunda dayıma sordum:” dayıcığım benim, siz bu kadar şaka yapıyordunuz bu insanlar nasıl kaldırıyordu bu kadar ağır şakaları”.
Ve işte o cevap geldi.
“O zamanlar evlerimizde televizyonlar yoktu, bilgisayarlar yoktu insanlar birbirleriyle ilgileniyorlardı, birbirleriyle uğraşıyorlardı ve böyle eğleniyorlardı.Şimdi televizyon var bütün ahali oraya kilitlenmiş durumda, sohbet diye bir şey kalmadı, hem insanlar bu kadar tahammülsüz değillerdi, birbirlerine katlanmayı biliyorlardı.Şimdi birşey desen insanlar hemen alınıyor, yılların dostluğunu iki dakkada bitiriyorlar.Sevgi vardı, saygı vardı şimdi ne büyük belli ne küçük, hiçbirşey kalmadı.
Haklısın dayıcığım deyip kaldım öylece.

Susmadı tabi dayıcık hızını alamamış bir halde yeni konulara yeni serüvenlere atıldı:) Ne olursa olsun onu dinlemek çok zevkli.İnsanın akrabaları olmalı, aramalı, sormalı yalnız hissetmemeli kendini, onlarında yalnız olmadığını göstermeli.Ankara’da dayımız yok ama dünyalara bedel dayım var: )Bundan iyisi Şam'da kayısı.
posted by suveyda @ Permalink ¤9:32 AM   13 comments
Friday, November 17, 2006
Cumanız Mübarek Ola...

Dua ve iyileşme üzerindeki ilk önemli kitabın (Healing Words;Power of Prayer and Practice of Medicine) yazarı Dr.Larry Dossey, internette "chat konuğu" olarak soruları cevaplandırdı.

Dossey'e sorulan ilk soru bilimin açıklama bulmakta zorlandığı "dua farkı'nın" tıpta öteden beri bilinen bir olguyla, yani "plasebo etkisi'yle" açıklanıp açıklanamayacağı idi.

"Plasebo etkisi", bir kişinin bir ilaç veya tedaviyi almış olduğunu sandığı ya da inandığı durumlarda meydana gelen olumlu bir etkilenmedir.

Dr.Dossey dua farkının Plasebo etkisinden öte bir şey olduğunu şöylece anlattı: "Duanın etkisinin araştırıldığı çalışmalarda , kendisine dua edilen kimse, kendisine dua edilenin varlığını da, kendisine dua edildiğini de bilmiyor.Ayrıca bu tür "uzaktan dua etme " deneyleri sadece insanlarda değil, hayvanlarda, bitkilerde ve hatta bir takım biyokimyasal reaksiyonlar üzerinde de yapıldı ve aynı sonuç alındı.Bunların kendilerine dua edildiğini bilmeleri diye bir şey söz konusu değil."

HAYIRLI CUMALAR...
posted by suveyda @ Permalink ¤8:35 AM   5 comments
Thursday, November 16, 2006
FERRARİ'Yİ TANIYALIM
Şu sıralar kitap fuarlarından öte araba fuarları revaçta.Kadınlar mı, yoksa erkekler mi daha çok ilgi gösteriyor tartışmalarını bir kenara bırakıp arabaları tanımakta fayda var diye düşünüyorum.Görüyoruz ki çocuklar büyüklerden daha dikkatli ve daha bilgili.


Çocuk babasına sorar:

-Baba, Ferrari atı olan kırmızı araba mı?

Baba:
-Evet aferin oğlum, ama şimdi bunu neden sordun ki?

Çocuk:
-Sanırım bir tanesi bizi sağdan sollayacakta…

.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.



Ne yapayım çocuk aklı işte:)))))
posted by suveyda @ Permalink ¤9:03 AM   9 comments
Wednesday, November 15, 2006
ÇARŞAMBA ÇARŞAFA DOLANDI ;)
Aslında bugün sayfama bambaşka bir yazı yazmayı düşünürken enteresan bir durum oldu.Önce telekom biraz terslik yaptı, sonra da zamanım olmadı.Bunlar arasında işyerinde bir abinin misafiri geldi.Bunlar birbirleriyle aynı devreler, askerden beri can ciğer arkadaşlarmış.Hani birine bişey olsa arkasına dahi bakmadan peşine giden, yapabileceğinin azamisini, elinden geleni değil gelmeyenide yapabilecek dostlardan.Gelen arkadaşı bir olay anlattı, dostluk üzerine, biz de şaşkınlık içerisinde dinledik.Hani şaşkınlık diyorum ki hâlâ şaşırabiliyorum ne güzel.Şayet gün gelirde şaşırmazsam böylesi bir durum daha feci olurdu.

Efendim başına gelen olay şu:Şimdi bu abinin eşinin dişlerinden sorunu varmış, dişlerini yaptırması gerekiyor haliyle ama bir yandan da yüksek tansiyon sorunu var.Eşi dişçilere bakıyor ve en yakın arkadaşının iyi tanıdığı bir dişçi var.Bununla beraber dişçiye gidiyorlar, randevu alıyorlar ve hanımı alıp dişçiye getiriyor.Neyse efendim gel zaman git zaman bayanın dişleri yapılıyor ancak görülüyor ki diş çene yapısına uymamış.Bayan da zaten adapte olamamış bu dişlere.Hemen diş hekimi aranıyor ancak o günlerde bayan da yüksek tansiyon problemi had safhaya çıkıyor ve evde yatıyor.Ne yapalım ne edelim derken arkadaşını aramaya karar veriyor,arıyor da.Diş hekimi ile samimi olduğu için acaba eve gelip bakamaz mı diye arkadaşından ricada bulunuyor.Ricası kabul oluyor ve diş hekimi eve getiriliyor.Ölçümler yapılıyor tekrar ve geri gidiliyor.Bekleniyor, bekleniyor ama bir cevap yok.Arada bakılıyor ama doktor yok, tayini çıkmış, gitmiş.Haydaaa.Şimdi ne olacak derken bir ara izne geliyor efendim bu hekimimiz ve görüşülüyor.Şimdi adama parasını verse diş yapılmadı, o zaman dişi yap diyo o da yok tabi.Doktor kem küm car curt derken ortamdan sıyrılıyor bir şekilde.Geriye doktorla arkadaş olan adam ve dişleri yaptırılan hanımın eşi kalıyor.Asıl olay burada.Doktorun arkadaşı başlıyor tabi sitem etmeye, “beni yüzsüz bıraktın, niye öyle dedin, bana yazıklar olsun ki eve getirdim sana doktoru, böyle yapmayacaktın” vs vs.


Arkadaşı başını kaldırıyor ve şöyle diyor:
-Demek öyle ha.Senden de tam bunu beklerdim.Ben senin kırk yıllık arkadaşınım.Senin için yapmadığım şey yok.Ne suyumuz ayrı olurdu ne ekmeğimiz ve sen bir yıllık arkadaşlığa kırk yıllık dostluğu sattın.Demek ki senden az daha bişey isteseydim ne yapardın acaba?

Adam bunları anlatırken gözleri dolu dolu anlatıyordu bende bir kötü oldum.O kadar içi yanmıştı ki devam ediyordu söylenmeye: “o benim kırk yıllık arkadaşımdı ya, o uyurdu askerde gece onsuz boğazımdan bir şey geçmez uykuda bile ağzına baklava koyardım yesin diye.Karda kışta, zamanlı zamansız ne fedakarlıklara katlandık biz ve şimdi dediği lafa bakk, yaptığı işe bak”

Anlattığı dostu moral vermeye çalıştı tabi haliyle ama o kadar dolmuştu ki moral alacak hali kalmamıştı adamın.Ortam iyice gerilince, bende hem ortam yumuşasın hem de meraktan biraz, “peki dişe ne oldu “ dedim:)

İşte o zaman herkes gülmeye başladı.: )))

Ne olacak evde duruyor dedi.


Dost kazanmak kolay olmuyor hemde hiç kolay olmuyor.Ama kaybetmek o kadar kolay ki…
….


Gün daha bitmedi haliyle.Eve gitmem gerekti, baktım evde 6 yaşındaki kuzenim Melike gelmiş.Niye?Bir çocuk dergisinde görmüş o şekil saçlarını kestirecekmiş, annesi-babası olmaz kesinlikle derken Suveyda ablam keser diye annesi almış gelmiş.Tabi ben kıyarmıyım o saçlara, bir güzel ki sormayın.Ne güzel saçların var, kesersek hiç yakışmaz, böyle çok tatlısın, kimse seni beğenmez vs vs ne desem inandıramadım.Bi inat bi inat ki.Sonuç olarak kesmedim tabiki ama ağladı biraz.Büyüyünce unutur ne yapalım ben kıyamam o saçlara.Daha bi kaç seans sürer kes-kesmem durumları.Zaten ıslanmışım yağmurda…

Kazasız belasız bir gün nasip et Allah’ım.(amin)

posted by suveyda @ Permalink ¤2:41 PM   1 comments
Tuesday, November 14, 2006
İYİ İLE KÖTÜ

Leonardo da Vinci 'Son Aksam Yemeği' isimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle karşılaştı...

İyi'yi İsa'nın bedeninde, Kötü'yü de İsa'nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren Yahuda'nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı...

Resmi yarım bırakarak bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı. Bir gün bir koronun verdiği konser sırasında,korodakilerden birinin İsa tasvirine çok uyduğunu fark etti. Onu poz vermesi için atölyesine davet etti,sayısız taslak ve eskiz çizdi.

Aradan 3 yıl geçti. 'Son Akşam Yemeği' neredeyse tamamlanmıştı,ancak Leonardo da Vinci henüz Yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı....

Leonardo'nun çalıştığı kilisenin kardinali, resmi bir an önce bitirmesi için ressamı sıkıştırmaya başladı.Günlerce aradıktan sonra Leonardo vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam buldu. Paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldırım kenarına yığılmıştı.Leonardo yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını söyledi çünkü artık taslak çizecek zamanı kalmamıştı.Kiliseye varınca yardımcılar adamı ayağa diktiler.Zavallı,başına gelenleri anlamamıştı.Leonardo adamın yüzünde görülen inançsızlığı, günahı, bencilliği resme geçiriyordu...

Leonardo işini bitirdiğinde, o zamana kadar sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş olan berduş gözlerini açtı ve bu harika duvar resmini gördü.

Şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi:

'Ben bu resmi daha önce gördüm...

''Ne zaman?' diye sordu Leonardo da Vinci, o da şaşırmıştı.

'Üç yıl önce' dedi adam.. 'Elimde avucumda olanı kaybetmeden önce. O sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum, pek çok hayalim vardı, bir ressam beni İsa'nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti...'

İyi ve Kötü'nün yüzü aynıdır...
Her şey insanın yoluna ne zaman çıktıklarına bağlıdır...

Paulo Coelho

posted by suveyda @ Permalink ¤9:29 AM   6 comments
Monday, November 13, 2006
HAYIRLI HAFTALAR
günaydın:)

şurda haftanın bitmesine ne kaldı,
çoğu gitti azı kaldı:)

güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle...
posted by suveyda @ Permalink ¤8:37 AM   6 comments
Sunday, November 12, 2006
DEPREM


Umutlarım vardı, hayallerim, evlatlarım, torunlarım,

Sığınacak evim vardı, pişirdiğim aşım,

Dumanı tüten hanem vardı, ellerimi ısıttığım sobam vardı,

Rüzgardan sakındığım bahçem vardı, çiçeklerim, güllerim,

Şimdi herşey uzakta bana bu kadar yakınken,

Şimdi hepsi bir koca taş altında...

Ne dumanım tüter, ne çorbam pişer,

Bana kalansa gözümden akıttığım bir kaç damla yaş,

İçimde sızı, başımda ak düşen saçlarım,

Ve ALLAH beterinden korusun...

ALLAH BİRDAHA YAŞATMASIN.(amin)

düzce:hatırladığımız son yıldönümü depremi ol.

posted by suveyda @ Permalink ¤7:44 PM   0 comments
Saturday, November 11, 2006
BİR GÜNÜN SONUNDA ARZU

Akşam yine akşam, yine akşam,
Bir sırma kemerdir suya baksam

Akşam, yine akşam, yine akşam,
Göllerde bu dem bir kamış olsam!

Ahmet Haşim
posted by suveyda @ Permalink ¤2:36 PM   19 comments
Friday, November 10, 2006
HAYIRLI CUMALAR...
posted by suveyda @ Permalink ¤9:25 AM   5 comments
Thursday, November 09, 2006
BU UTANÇ YETMİYOR BİZE!



Bu resimleri koyuyorum ki insanlığımı kaybedersem şayet, ben; ben olmaktan çıkarsam bu resimlere bakayım ve utanayım, üzüleyim, içim acısın, yansın.

Saat 23:30.Tarih 08.11.2006.Televizyon kanallarını çevirirken bir haber düşüyor kanalın birine.Bir çocuk kanlar içinde, anne feryad ediyor, baba kendini parçalıyor, insanlar ağlıyor.İsrail, Gazze’de çocukları vurmuş, 7 yaşında bir çocuk hedef olmuş bombalara.Kapmışlar hastaneye yetiştirmişler, geriye bir tutam kan ve iki ayakkabısını bırakarak.Hemen acile kaldırıyorlar, doktorlar üşüşüyor başına, bin türlü alet edavat arasında kanlanmış gözleri siliniyor gözyaşları arasında.Tüm uğraşılara rağmen kalbi duruyor çocuğun.Anne baba feryat figan kesiliyor, bir adam ayakkabıları kaldırıyor “dünya gör artık bunları, duy bizi, utan utan” diyor…

Ben donup kalıyorum ekran başında.İnsanın kanı donar da akmaz derler ya budur işte.Ben ne diyeyim size ya.Allah belanızı versin, ıslah olacağınız yok sizin Allah imha etsin sizi.Ya sizi bir anne doğurmadı mı, bir babanın evladı değil misiniz, hayatta hiç mi bir çocuğu sevmediniz, hiç mi çocuk olmadınız, hiç mi bir kelebeğe , bir çiçeğe, bir böceğe dokunmadınız, hiç mi çizgi film izlemediniz??????? Ne çabuk unuttunuz, sizin maziniz çocukluktan ibaretti.Tahrevalliniz, oyuncaklarınız vardı, saklambaçlarınız vardı.Yazıktır, günahtır, vahşettir, hayvanlıktır bu.İnsanlık mı bu????Sokaktaki köpekler bile bunları yapmaz.

Beddua ediyorum size, en kötüsünden, en berbatından.Allah sürüm sürüm süründürsün sizi, sadece gideceğimiz dünyada değil bu dünyada da gün yüzü göstermesin, canınız yansın, içiniz acısın, yaptığınız vahşetler rüyalarınıza girsin, geceleri korkarak uyanasınız, hatta hiç uyuyamayasınız.Kabuslar peşinizi bırakmasın.Ben kolay kolay beddua eden bir insan değilim hatta etmem bile.Hayatım da birine beddua ettim çok kötü bir şekilde hastane köşelerinde sürünerek acı çeke çeke öldü.Bilmiyorum ahım mı tuttu ama şunu biliyorum ki bu gözler bu vahşete şahit olduysa, inşaAllah sizin berbat olduğunuz günlerede şahit olacak.Allah var ve bunlar sizin yanınıza kalmayacak.

Utanıyorum, kahroluyorum, böyle elim kolum bağlı film izler gibi bu vahşete tanık olmak içimi acıtıyor.Bana yıldızları toplayıp avucuma koyan yeğenlerim var, halacım diyen seni çok seviyorum diyen boynumu saran kollar var.O anne baba nasıl dayanacak buna, zaman mı ilaç olacak, yoksa zaman mı öldürecek onları.Bir daha gökyüzünü göremeyecek, yıldızlarıda izleyemeyecek, belki de onları kimin avucuna bırakmayı hayal etmişti.Bu ikilemi düşünmek midemi bulandırıyor, gidip kusmak istiyorum gecenin o saatinde.

Pamuk ipliği gibi koptu yaşamdan gitti.Niye???Kocaman bir hiç uğruna.Cennet bahçelerinde koşturmak için bir hayat daha ayrıldı bu diyardan, arkasında gözü yaşlı onca insan bırakarak.
Bir tarafta gözleri kan bürümüş barbarlar, diğer tarafta utanmaktan öteye gidemeyen bizler.

Tam televizyonu kapatıp yatacam, bir kanala basabiliyorum.
Şok, şok, şok haber...
Tülin ve Caner birbirlerine kavuşacak mı?

Lanet ediyorum bazan, lanet…

Ve bugün sabah oldu, güneş doğdu tıpkı yarın gene doğacağı gibi…

Hayat devam ediyor herşeye rağmen değil mi?
Evet ediyor...
posted by suveyda @ Permalink ¤10:53 AM   6 comments
Tuesday, November 07, 2006
BAZAN FAZLADIR HERŞEY
“Kendin için yaşamalısın, sadece kendin için” diyor herkes.Yazarlar, çizerler, şairler ve vesaireler.İki günlük dünya, hadi hatrı kalmasın deyip üç günede çıkardığımız dünyada başkalarını düşünmek, başkaları için yaşamak değmezmiş, düşünmekse, sevmekse,adamaksa, her şey boşaymış.Başkalarını düşünmeden, etrafımızı dinlemeden, çevremizi gözardı ederek bir yaşam biçimimiz olmalıymış.Mailler dolaşıyor adres kutularında mektuplar yerine sadece kendin için yaşa diye haykıran mailler.İnsanlar yalnızlığa terk ediliyor, kalabalıklardan somutlaştırılıyor, etliye sütlüye karışmadan bir hayat tarzı tavsiye ediliyor.Yok diyorum, hayır diyorum, yalnızlık sadece ALLAH’a mahsustur diyorum, biz birbirimize muhtacız, bir zincirin halkalarıyız, birimiz koparsak diğerimiz zarar görür, bunu taa ortaokul vatandaşlık derslerinde öğrenmiştik.

İnsanlar sadece yalnızlığa değil, bencilliğe terk ediliyor böyle “sadece kendini düşün” vari düşünceler telkin edilerek.Nasıl kendimizi düşünebiliriz ki sadece, bu hayatta ya anneyiz, ya baba, ya evlat, ya kardeş,abi,abla,teyze,hala,dost,arkadaş, belkide hepsi.Bunca sorumluluk altında nasıl sadece kendimizi düşünebiliriz.

Bir dostum bir gün şöyle demişti:
“Arkadaş düşeceğin yerleri gösterir, dost düşme diye kolundan tutar, abla ve abiler yere halı olur incinme diye”
Ve haklıydı…

Ablayım ben kardeşimi düşünmem lazım, gelmesini gitmesini,derdini , tasasını, aldığını , verdiğini, düşünürüm de.Kimilerine göre karışmak olarak söyleniyor, özel hayatı olmalıymış.Olsun karışmaksa karışırım ben, hayatı da benim için özel zaten.İsterim ki zor bir durumda kalınca aranacak bir ablası olduğunu bilsin.Evladım ben, annemi babamı düşünürüm onların düşündükleri kadar olmasada.Halayım, yeğenlerimi düşünürüm, alacağı sakızı, çikolatayı, oyuncağı düşünürüm, benim için basit şeyler olsada, onlar için dünyalar kadar önemli olduğunu bilirim.Yeri gelir abimi düşünürüm kardeşim çünkü.Ve dostlarım var
nihayetinde, bir lafına her işimi bırakıp ardından gidebileceğim, omzumu verebileceğim, zamanımı zamanı yapacağım dostlarım var.Bunlar en belirgin durumlar ve daha niceleri…

Dedem anlatmıştı bir gün.Almanya’da komşularının, evlatları tarafından yalnız bırakıldığını,terk edildiğini.Arada çıkar bakarmış kendi ve bir gün vefat etmiş.Çocuklara cenaze günü haber verildiği halde zoraki gelmişler.Ne hazin bir durum.Kendimi ne kadar kötü hissetmiştim ve masal dinler gibi dinlemiştim.

İstemiyorum ben sadece kendim için yaşamak.Yaptığım her adımın bir anlamı olmalı.Komşularım olmalı bir ikindi çayına çağıracağım, sofralarım olmalı sevdiklerimi ağırlayacağım ve aranacak dostlarım olmalı bir telefon yakınlığı kadar ve aramasamda sormasamda bilmeli bir yerlerde benim varlığımı ve Sıla-i Rahimlerim olmalı Peygamber (s.a.v) lisanında…

“İnsan gibi robot üretilecekmiş; oysa robot gibi insan çoktan üretildi bile!Robot gibi insan; yani insanlığı olmayan insan…Sevgisiz, merhametsiz, duygusuz, ruhsuz insan…Tanık olduğu vahşete, zulme dahi tepki vermeyen insan “ diyor Lütfü Oflaz.

Bir korkum varsa şayet böyle bir insan tipi olmaktan korkarım.Diyorum ya her şeyin bir anlamı olmalı, bunları yazmamında olduğu gibi.Anlamsız olacaksa da anlamsızlık adına olmalı…


Kendim için derken başkalarına yönelir hayat, dönüp gene bizi bulduğu gibi.Olmalıysa böyle olmalı…

posted by suveyda @ Permalink ¤11:14 AM   4 comments
Monday, November 06, 2006
MUM İLE PERVANE,
Bir gece gözümü bir damla uyku tutmadı.Pervane'nin Mum'la konuşmasını dinledim.Şöyle diyordu Pervane, ateşten sevgilisine:

"Aşık olan benim, yanmak bana yakışır.Ağlayıp sızlayan ben olmalıyım.Peki sen niçin ağlıyorsun?

Mum, "Benim zavallı sevgilim" dedi."Tatlı balımdan ayırdılar, haksızlıkla elimden alınınca Şirin'im, Ferhat gibi ağlayıp sızlamak da bana yakışır olmuştur..."

Hem konusuyor, hem de yanagindan atesten suzulen damlalar dokuyordu.

Mum:

"- Meclisleri ısıtan nuruma bakma sen, sel gibi icime akan ve beni yakan atesime bak. Senin askin kuru bir iddiadir. Ne sabir var sende, ne de tahammul. Azicik bir parilti gorunce kaciyorsun. Ben yanip eriyinceye kadar metanetle dikilirim ayakta... Senin sadece kanadini yakar ask atesi... Beni ise bastan ayaga yakmistir. Soz sultani Sadi, Mum gibidir. Gorunusu gosterisli ve parlak, icyuzu atesli ve yaniktir."

Şem'le Pervane dertleşirken gece ilerledi, derken peri görünüşlü bir güzel yaklaştı ve söndürdü onu.Zavallı Mum'un dumanı başından çıkarken, "Aşkın sonu budur" dedi ve canını verdi.

Aşk, ölerek kurtulmaktır dünyadan.Sevgilisinin eliyle ölenin mezarına gidip te ağlama."Ne mutluluk" diye gıpta et."Sevdiği onu öldürmeyi, öldürerek diriltmeyi kabul etmiştir" diye düşün.

Eğer aşıksan bu kemenden kurtulmaya çalışma.Sâdi gibi korkusuz ve özgür bir ışık ol.Büyük denizlere açıl demiyorum ama bir kez açılmışsan tufandan korkma.

Şeyh Sâdi
posted by suveyda @ Permalink ¤9:45 AM   76 comments
Sunday, November 05, 2006
LÂL OLDUĞUM AN !

Faruk Emre durur durur ve şöyle der:

Halacım, eğer yıldızlara uzanabilseydim hepsini toplar sana verirdim.

Halası Suveyda, hiçbir şey diyemez ve sus pus olur

...,
posted by suveyda @ Permalink ¤8:08 PM   2 comments
Saturday, November 04, 2006
SENİNDE KADERİN BAŞLIKSIZ OLMAKMIŞ ;)

Sevgili arkadaşım Zeynep ile bindik arabaya, sürüş çalışmaları yapacaktık.Zeynep geçti direksiyon başına ben yan tarafında.Çalıştırdı arabayı, düştük yola.Az gittik uz gittik birde baktım ki gitti duvara tosladı.Allah'tan hafiften atlattık, bize bişey olmadı.Ben tabi dayanamadım az yavaş olsana, dikkat etsene diye çıkışıyorum.Tamam tamam sakin ol demeleri arasında tekrar bir kalkış yapıyor sonra gidip bir arabanın arkasına çarpıyor.Öndeki arabanın içindeki adamın sinirlenmesine meydan vermeden ben daha çok kızdım tabi gene.Şükür Allah'a çok hafiften çarptı, gene bişey olmadı.Sanki ben dikkatli ol dedikçe o daha da dikkatsiz davranıyordu.Artık tamam güzel gidiyorsun dedim ki, hay demez olaydım bizim Zeynep hanım gidip kaldırıma çarpmazmı.Artık ben iyice atlatma noktasına geldim, kendimi tutacak halim yoktu, kızım az dikkat etsene, madem ehliyetin yok ne geçersin bunun başına, seni buraya oturttum bende kabahat, kalk çabuk ordan ben oturacam diye diye bütün sinirlerimi boşalttım.Ben diyorum da beni dinliyor mu ki, ben kızıyorum o sallamıyorum bile beni.Tabi ben dururmuyum bi kere beni deli etti, bağırdıkça bağırdım.
Ve bir ses geldi.
_Kızım kalk artık.

Allah'ım bu bir kabus olmalı, rüyaymış:)

Şimdi ben bu rüyaya GAZELLER yazardım ama üstü bana kalsın.Allah hayırlara çıkarsın deyip çıktım işin içinden.Ben çıktım ama kader peşimde daha.O gün abimle bir yere gitmemiz gerekiyordu.Daha önce demiştim sanırım abimin içinde trafik canavarı yaşıyor.Kabul edin artık çoğu erkekte yaşıyor:).Yola çıktık bir hız bir hız yapıyor ki KASIM ayının sonbahardan kalmış bütün yaprakları peşimizde koşuyorlar sanki.Evet işte kader anı.Fondan bir kötü müzik efekti alayım.Önümüzde bir polis arabası, ehliyet, ruhsat ve diğer mevzuatlar derken, "efendim radara yakalandınız".Tamam dedim işte rüyamın alameti oldu.Polis amca yazdı cezayı, aldık boyumuzun ölçüsünü.Abimde değişen bişey oldu mu?Maalesef, daha fazla gaza bastı, değişen bu oldu.İşin komik tarafı tam arkamızda biri vardı ve o da radara yakalanmıştı, aynı senaryo onada oynandı.Baktım adam birini arıyor ve şöyle diyor: "abi radara yakalandım kurtar beni".Artık kimi aradıysa sanırım trafik memurunu istemiş olacak ki telefonu ona götürdü, memurun cevabı daha bir hoş: "abi yapacak bişey yok, yazacaz cezayı".Adam, memura sende hiçmi MERHAMET yok diye bakıyordu ama artık nafile.Yüzyirmi yetelecik işlenmişti bile kayıtlara en tükenmez kaleminden:)
Güler misin, ağlar mısın...

Not1:Sayın USTAPLAN sobelemiş bizi.Abi sende bişeyden geri kalmaz oldun.Bu yeni moda sobeleme işi revaçta bu sıralar galiba:).Sen beni böyle sobelersin bende bir taşla iki kuşu vururum böyle:))

Not2:Bugün bu rüyayı Zeynep'e anlattım.Kız bana gülmekten öldü ama ben sanki hala rüyanın etkisindeyim senin arabana hayatta binmem diyorum.Rüyamda yoktu ama aslında var ehliyeti:))

Not3:İstanbul'da kar yağıyormuş, buradaysa hava günlük güneşlik, bir arkadaşı arayıp deli ettim, bana iyi hafta sonları dileyenlere teşekkür babında söylüyorum bunu, hava bozarsa şayet yandım ben:))
Gene o kadın aklıma geldi.
Havalar nasıl olursa olsun, yeter ki sizin havanız iyi olsun:))
İyi hafta sonları herkese...

Son anda eklenen not:Gündüz ekleyemedim bu yazıyı, şimdi hava yağmurlu:((
posted by suveyda @ Permalink ¤9:52 PM   8 comments
Friday, November 03, 2006
HAYIRLI CUMALAR...


İNŞİRAH SURESİ

Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla

1- Biz, senin göğsünü yarıp-genişletmedik mi?

2- Ve yükünü indirip-atmadık mı?

3- Ki o, senin belini bükmüştü;

4- Senin zikrini (şanını) yüceltmedik mi?

5- Demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır.

6- Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır.

7- Şu halde boş kaldığın zaman, durmaksızın (dua ve ibadetle) yorulmaya-devam et.

8- Ve yalnızca Rabbine rağbet et.

CUMANIZ MÜBAREK OLA...
posted by suveyda @ Permalink ¤9:34 AM   6 comments
Thursday, November 02, 2006
SÖZLER, SAZLAR , İNCEDEN DOKUNMALAR,KINAMALAR, KARIŞIK KURUŞUK ŞEYLER,,,

"Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum"
Kim söylemiştir bu ilmin, bilginin önemini gösteren bu sözü.Hz. Ali değil mi?
Hayır bilemediniz sevgili arkadaşlar, bunu kim olduğunu bilmediğimiz atalarımız ya da şöyle ifade edeyim anonim bir şahsiyet söylemiş.
Gene olmadı değil mi?Hiç yakışık almadı bu açıklama da.Çünkü biz yıllardır biliriz ve duyarız ki bu sözün sahibi Hz. Ali'dir.Bunu küçücük çocuklarda bilirler.O kadar içimize girmiştir o kadar bizden bir söz haline gelmiştir ki ve bu söz için onlarca kitap yazılmış, resim çizilmiştir ki bilmemek yerinde bir tabir olacaksa şayet abes olur artık.

Velhasıl gelin görün ki bunu Hülya Koçyiğit hanfendi bilmiyor.Bugün bir tevafuk olacak ki programını gördüm, önce şaşırmakla beraber artık hangi konu üzerinde konuşuyorsa tam bu sözün üstüne geldim.Atalarımızın dediği gibi bir giriş yaparak bu sözü söyledi.Bir şaşkınlık daha yaşattı bana Hülya hanım.

İlla bir atamızın sözünü istiyorsan ben söyleyeyim."Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp".Evet bilmeyebilir, buraya kadar herşey doğal ama be mübarek sen 60 milyon karşısına çıkıyorsun, her ne kadar bu tür programları hoş görmesekte bir izleyici kitlesi var ve bu kadar insan bu sözü benim gibi dikkat etmediyse artık atalarımızın söylediği anonim bir söz olarak bilecekler.Madem böyle bir söz edeceksin, vatana millete, izleyicilerine bir güzellik yapacaksın, ilimden irfandan sözedeceksin insan bir kimin söylediğine bakmaz mı öğrenmez mi ya!Hadi sormaya utanıyon google diye bir şey icat etmişler adamlar demi ama.

Sosyal mesaj vermek Kartal Tibetle aşk filmlerini çevirmeye benzemiyor.Ben çok severim türk filmlerini izlemeyi ve karakterleride hep o halleriyle hatırlamak istiyorum, bu tür programlar yakışmıyor sinemanın aşk dolu kızına.Ve ben seni Kartal Tibet aşkıyla ölürken "artık bülbül ötmüyor, gül dolu pencerede, yalnız hatıran kaldı, boş kalan çerçeve de" şarkısını söylerken hatırlamak istiyorum.

Çokmu önemli kimin söylediği bu sözü düşünenler olabilir.Evet önemli.Günümüzde çok saçma ve bir o kadar da abes olan şarkı sözlerine emeğe saygı diye onlarca savaş verilirken davalar açılırken, tarihe ışık tutan süresiz geçerliliği olan bu sözün de kim tarafından söylendiği yüz bin defa daha önemli bence.
Ve beynim bir an bile olsa yukardaki resim gibi karıncalandı.
Hiç güzel olmadı, ne diyeyim.
posted by suveyda @ Permalink ¤4:20 PM   2 comments
SULTAN ÜLKESİNE GERİ DÖNDÜ ;)



Yok yok şimdi de Rusya’ya gitmeyecem.Yeterince Viyana kapılarına dayandık zaten, alamadık ama Viyana’yı gördük en azından, fenamı: ) Şimdilik yerimde durmam lazım.Dış ilişkileri şimdilik bir tarafa bırakıp iç işlerimle uğraşmam lazım.Yoksa tebâm beni içten çökertecek.İsyan çıkmış bloğumda:).Bir de sevgili Rukâlimden bloğunda isyan çıktı çabuk geri gel diye mesaj alınca olayın vehametini daha çok görür oldum: )

Uzun lafın kısası okuyucu kitlemden(ne kitlem varsa, tamam abarttım:) ) özürdiler ve geri döndüğümü haber vermek isterim. Şimdi hayat bazen çok sıkıcı, bizim istediğimiz gibi gitmiyor, insanlar şöyle böyle edebiyatı yapmayacam, ki hepimiz aslında biliyoruz ki hayatta aslolan sıradanlıktır.Nadir zamanlarda sıra dışı olur.Olay şu ki; açıkçası hem yazasım yoktu gerçekten hem de birkaç aksilik vuku bulunca buralara gelemez oldum.Sonuç olarak aksiliklerin büyük kısmı halloldu, küçük kısmıda hallolacak inş ve acayip yazasım var, savulun bloggırlar:)

Tahtımdan indirilmediğim sürece yazmaya devam inş.Zaten kimse indiremez ya oda ayrı bir mesele.Yakarım da öyle giderim : )

Komşu bloggır arkadaşlar ne yapmışlar acaba?Bir de onlara bakalım.Ben yokken hangi yaralara parmak basmışlar, hangi dertlere derman olmuşlar, ne yemiş ne içmişler, ne giymişler, nereleri gezmişler?Okuyalım, öğrenelim, kültürlenelim.
İnsanın kendi evi gibisi yok der hatta olayı biraz daha abartıp insanın kendi bloğu gibisi yok gibi bir noktaya getirebilirim olayı:)

Elma armut portakal haydi bana hoşçakal...
Şimdilik:))

FERMANIM TİZ OKUNA, İSYANLAR SON BULA, ŞEN OLA MUTLU OLA, HOŞ KALA,SEVGİYLE KALA DIRINIM DIRINIM:))
posted by suveyda @ Permalink ¤12:27 PM   8 comments

about me
gelirsin gidersin dostumsun, gelmezsin gitmezsin neyimsin
Udah Lewat
Archives
Dua
Allah’ım, Sana tutunuyorum, Kimsenin yere atmasına izin verme beni. (Sadi)
Martı

“Yaşamak için ne çok sebep var,” diye düşünüyor uçmanın anlamına vardıkça. Kabiliyetlerinin sınırlarını aşmak, onu yaşatan en büyük sebep. Onun için balıkçı teknelerinin etrafında o rutin, sıkıcı dönüp dolaşmadan başka sebepler de var yaşamak için. Cehaletimizi kırabiliriz. Becerilerimizi, yeteneklerimizi ve zekâmızı kullanarak kendimizi bulabilir, kendimiz olabiliriz. En önemlisi hür olabiliriz!

Böyledir

Başkasını kıran, inciten bir insanın kendisi de bundan mutlaka yara alır.Kötülüğün oku mutlaka geri döner

Budur

Ne gökte, ne denizde, ne dağların içinde, ne de ormanların kuytu bir köşesinde, hiçbir yer yoktur ki, insan yaptığı fenalıktan, karşılığını görmeden, kurtulup sıyrılabilsin

Arkadaşlar
Designed-By

Visit Me Klik It
Credite
15n41n1